Komünistlerin kadın özgürlük programı cins eşitlikçiliğini, cinsiyetsiz bir dünya için mücadeleyi, parti içerisinde kaynağını erkek egemenliğinden alan her türlü yaklaşımla mücadeleden yalıtık ele almıyor. Ezilen cins olarak kadın ile ezilen sınıfın mensubu erkek arasındaki ilişkiyi ‘ittifak’ ilişkisi olarak tarifleyen devrimci program, kadının erkekle cins uzlaşmasını değil; toplumsal barışını, mücadele ortaklığını, devrimci ittifakını öngörüyor. Bu ittifakın içerisinde komünist kadının özgürleşme sorunu olarak erkeği sorunlaştırması elbette sürüyor. Cins mücadelesi bu ittifakın içinde yer yer ideolojik mücadeleler, yer yer politik mücadeleler biçiminde devam ediyor.
Komünist kadınlar, partinin kadın özgürlükçü çizgiyi kazanması için her türlü erkek egemen davranışla mücadeleyi esas aldıkları gibi, cinsel suçlarla mücadelenin de vazgeçilmez olduğu gerçekliğinden hareket ediyor. Komünistler, kadın özgürlüğü programını parti tüzüğü ile örgüt yaşamının ilkesi haline getirirken; cinsel suçun kapsamı, tanımı ve çeşitleri, yöntemi ve yaptırımları toplamından oluşan cinsel suçlarla mücadele yönetmeliği ile ilerliyor. Cinsel suçlarla mücadele, yöntemin ve yönetmeliğin kavranması, parti yaşamına içerilmesi ve dinamik ele alınması kadar, parti içerisindeki erkeklik ve erkek egemen yaklaşımlarla güçlü bir ideolojik mücadeleyi, partili kadınların her anlamda güçlü bir anlayış ve pratik birliğini de amaç ediniyor.
Devrimci program ve kadın özgürlükçü çizgimiz böyle diyor. Parti içi yaşamda erkeklik ve erkek egemenliği ile mücadelenin önemli sahalarından biri olan cinsel suçlarla mücadele ise gelişme, yetkinleşme sahamız olmayı sürdürüyor. Bu kapsamda erkek cinsi ile ilişki, erkeğin-erkekliğin kadın özgürlükçü çizgi ve kadın adaleti denklemlerinde dönüşümü, komünist kadınlar için yola girmesi gereken konular arasında yer alıyor. Kolektif metinlerimiz ve iç tartışmalarımızın ışığında tablomuza daha yakından bakalım.
Cinsel suçu; “kadınlara, çocuklara, LGBTİ+’lara dönük, erkek egemen ayrıcalıklara dayanarak gelişen fiziksel, duygusal, cinsel, ekonomik ve dijital her türlü şiddet” olarak tarifliyoruz. Bu tarife göre, bir suçun oluşması için fiilin illa cinselliği hedef alması, kişinin cinselliğine yönelmesi veya cinsel içerikli olması gerekmez. Bu suçu işleyen kişinin, toplumun, örgüt içi yaşamın kendisine sağladığı erkek egemen avantajlara yaslanarak hareket etmiş olması yeterlidir. Bu yelpazesi oldukça geniş bir tariftir ve erkekliği tek başına ağırlaştırıcı bir neden olarak aldığı için başlı başına cinsel suçlar hukukunu kurmaktadır. Devamla, erkeğin ayrıcalıklı konumundan dolayı, erkeğin lehine dönen konuları da –yöneticilik, temsilcilik, aleniyet eksikliği, aleniyete teşvik, zorlama vb. gibi- ağırlaştırıcı neden olarak görür.
Cinsel suçlarla mücadele yöntemimiz ve yönetmeliğimiz erkek egemenliğinin maddi koşullarının ortadan kaldırılmadığı toplumsal zeminin, bu zeminde sosyal ya da bireysel her türlü ilişkilenme biçiminin cinsel suç potansiyeli ile yüklü olduğu gerçeğinden hareket ediyor. Bu nedenle, cinsel suçla mücadeleyi suç ve yaptırım denklemi içinde değerlendirmenin yanı sıra erkek egemen her davranış karşısında kadının kişisel-kolektif anlayış ve davranışını güçlendirmeyi esas alıyor.
Tariflediğimiz bu tabloda komünist kadınların pratik duruşları; cinsel suçla mücadele konusunu erkekle ideolojik mücadeleye indirgeyerek, erkek egemenliğini yumuşatan eğilim ile erkek egemenliği ile mücadelenin tek biçimi olarak cezayı gören eğilim arasındadır. İlkin bu iki eğilimin; cins mücadelesinin ideolojik mücadele sahasından yükseltilmesi, yönetmeliğin daha fazla içerilerek kadın ilke ve kazanımlarının geliştirilmesi yönünde maddileştirilmesi, kadın örgütünün daha fazla sahiplenilerek kadın özneleşmesinin yükseltilmesi ile yola girmesi gerekmektedir.
Pozitif ayrımcı temelde kurulan Yönetmelik ve suç-ceza denklemimizde, cezaların dönüştürme hedefi ve bazı suç türleri dışında geri dönüşü kapatan yaptırımların yahut tümden ilişki kesme, ortamdan tecrit etme türünde yaptırımların uygulanmayışı kadın aklının gerilimli olduğu konudur. Erkeğin dönüşümü tartışmasının kabaca ele alınışı ve erkek egemenliğini sadece ideolojik mücadeleye indirgeyerek yumuşatan yaklaşımlar bu gerilimin kaynağı oluyor. Kadın devrimi programımız, bu programın erkek komüniste yüklediği görev ve bu temelde kadın örgütümüzün işlev ve misyonu, kadın özgürlükçü çizgimiz komünist erkeğin dönüşümü için gereken teorik, politik, ideolojik ve örgütsel zemini sunuyor. Bu zemin toplumsal devrim için savaşan erkek komünist için, kadın kitlelerini kazanma, savaşım cephesini genişletme, yeni yaşamın yeni insanı olarak erkek cinsini inşa etme mücadelesinde erkeklik ve erkek egemenliğini yıkmanın tüm olanaklarına sahiptir. Hal böyleyken erkekleri, erkekliğin ürünü bir suç sahasında sorunlaştırırken, dönüşümün zor kanalından ilerlemeyi tercih ediyoruz. Erkekliğin potansiyel suçlarını tariflemek, bunlar karşısında ceza yoluyla ilerlemenin temel hedefi kadını korumak ve erkek için caydırıcılıktır. Erkek egemenliğinin bu yolla daraltılmasıdır. Caydırıcı yaptırım ve alan daraltma pratiği, kadın örgütünün ve kadın özgürlükçü ilkelerin iradi biçimde işleyeceği bir süreç yönetimi ile ele alınırsa erkek-erkeklik bu yolla da dönüşüme tabi tutulacaktır kuşkusuz.
Cinsel suçlar tarifimiz ve cinsel suçlarla mücadele anlayışımız, erkek egemenliğinin somut-maddi öznesi olarak erkeği sorunlaştırır, ezileni olarak kadını korur. Bu aynı zamanda parti içerisinde, erkek ve kadın cinsi arasındaki ilişkilerde erkek egemenliğinin alanını daraltmak suretiyle partiyi erkek gericiliğinden, erkek egemenliğinden korumayı da amaçlar. Yani mesele hem ‘kadının itibarı’dır, hem de kadınlar olarak kadın özgürlükçü programa kazanma görüş açısı ile eşit ve eşgüdümlü biçimde varlığımızı, pratiğimizi koyduğumuz partinin, ‘örgütün itibarı’dır.
Komünist Kadınlar Konuya “Cinsler Üstü” mü Yoksa “Cins Körü” mü Bakıyor?
Kadın özgürlük hareketinin değişik politik özneleri ve feminist akımlarda, karma yapılarda kadın ve erkek cinsinin her türlü çelişkisi ve erkek egemenliği ile mücadelede uzlaşmacı bir tutum ve pratiğin olduğu fikri zuhur ediyor. Bu uzlaşmacı tutumun kadından çok örgütü korumakla ilgili geliştiği öne sürülüyor. Komünist kadınların parti içerisinde erkek egemenliğinin her türlü görüngüsü ile mücadelesindeki kimi yetmezliklerinin, yer yer zayıflıklarının nedenleri de, kadın özgürlüğünün parti örgütlenmesi içerisinde kazanılamayacağı görüşüyle açıklanıyor. Hatta neredeyse karma yapı içerisindeki kadınların akılları, pratikleri, iradeleri de ‘erkek haller’ kablinden ele alınıyor, eleştirinin ölçüsü iyiden iyiye kaçırılıyor.
Şu söyleniyor: Komünistler erkek egemen sistem ile mücadele adına bu egemenlik ilişkisini erkekten bağımsız ele alıp, cinsler üstü bir duruma vardırıyor ve sorunun öznesi olan erkekleri sorunlaştırmıyor. Komünistler kadın özgürlükçü bir çizgi iddiasında bulunuyor ama parti içi yaşam, parti politikaları ve örgütlenmede kadın cinsinin ihtiyaçlarına göre pozisyon almak yerine, meseleyi parti formunda genelliyor ve bu ‘genellik’ içinde cins körü yaklaşımdan kendini kurtaramıyor.
Bu düşünüş kalıplarını politika-pratik düzlemine çekerek ilerlersek; komünist kadınlar başta gelmek üzere bu tartışma kapsamındaki tüm politik öznelerin kadın özgürlüğünün sorunu olarak tek tek erkekleri, erkekliği ve erkek egemenliğini görüyor oluşu nettir. Kadın özgürlük mücadelesinin temel hedefinin erkek egemenliği olduğu da nettir. Mesele erkek egemenliği ile mücadelenin niteliği ile ilgilidir. Bu da her şeyden önce nihai hedefiniz ve stratejinizi ilgilendiren, yani programatik bir konudur.
Yeniden cinsel suçlarla mücadele ve erkek egemenliği ile parti içi yaşamda ideolojik mücadeleye dönecek olursak; komünist kadınlar elbette önce erkeği sorunlaştırıyor. Erkek egemenliği denilen sömürü ve baskı mekanizmasının öznesi erkeklerdir. Öte yandan erkek egemenliği bir egemenlik biçimi olarak yapısal-kurumsal varlığından da koparılamaz. Komünistlerin kadın özgürlük programı, tek tek erkekleri, erkek cinsini ve erkekliği, erkek egemenliğinin maddi toplumsal varlığını, kurumsal yapısını sorunlaştırıyor. Kadın özgürlük hareketinin diğer politik öznelerinden ayrışan politik mücadelenin niteliği de tam burada somutlaşıyor.
Tarih sahnesine çıkan ilk sınıf çatışması olarak kadın cinsin erkek cins tarafından tahakküm altına alınması, sermaye düzeninde toplumsal ölçekte kurulur. Erkek cinsi, kadın cinsini toplumsal ölçekte ezmektedir. Kadın emeği ve bedeni üzerindeki erkek tasarrufu toplumsallaşır. Erkek iktidarı evsel köleliğe dayalı burjuva aile temelinde bütün toplum örgütlenmesine içkin olduğu gibi, kadınlar sermaye ile hem işgücü metası, hem cinsel meta olarak dolaysız ilişkiye girer. Kadın, ev emekçisi ve ücretli işçi olarak sömürülür, bedeni genel bir meta ve genel bir sermaye yatırım alanı haline gelir.
Tek tek erkeklerin gerici eylemleri, kadın üzerindeki baskı ve egemenliği, erkek egemenliğinin bileşenidir. Ezilen sınıfın mensubu erkeklerin kadınla kurdukları egemenlik ilişkisi, şiddet-zor da erkek egemen düzenin içindedir ve maddidir. Erkek egemenliği sadece tek tek erkeklerin gerici eylemleri, şiddet ve zoru olarak çıkmaz. Bir egemenlik biçimi olarak polisi, yargısı, medyası, yasası ile kurumsaldır. Bu yapısı nedeniyledir ki erkek egemenliği, kadınların politik mücadelelerinin, tek tek kadınların özgürleşme eylemlerinin karşısına salt bir zihniyet sorunu olarak değil, somut maddi bir iktidar olarak çıkar.
Tekil erkeklerin eylemleri, erkeğin egemenliğinin ideolojik-siyasi aygıtlarla kurumsallaşması olmasa, münferit eylemlere dönüşür ve konu da zihniyet mücadelesi haline gelirdi. Fakat erkek egemenliği kurumsal tüm aygıtları ile birlikte maddidir ve bu baskı-sömürü sistemi tüm dayanakları ile ortadan kaldırılmadan kadın özgürleşemez, cinsiyetsiz toplum var edilemez.
Kadın özgürlük mücadelesi, erkek egemenliğinin toplumsal-maddi dayanaklarının ortadan kaldırılmasına yönelmek zorundadır. Erkek egemen zihniyetin geriletilmesi, toplumsal normların değişmesi vb. ancak bu türden bir mücadele içerisinde ortaya çıkabilir. Erkek egemenliği burjuva iktidarla kaynaşık olduğuna göre; toplumsal cinsiyetin, cins ayrımcılığının ortadan kaldırılmasının, kadın özgürleşmesinin –ve hatta LGBTİ+ özgürleşmesinin- yolu işçi sınıfının kurtuluşu yoluyla buluşmak zorundadır.
Kadın Özgürlükçü Program Erkek Cinsi ile Hangi Temelde İlişkileniyor?
Kadın devrimi programımız şu teorik öncüllerden hareket ediyor; Kadının kurtuluşu erkek egemen burjuva devletin tasfiyesiyle mümkündür. Kadının kurtuluşu programı bu nedenle sosyalizmi hedefleyen bir toplumsal devrimle buluşmak, iç içe ilerlemek zorundadır. Ezilen cins ile ezilen sınıfın toplumsal devrimi bu nedenle birleşik bir devrim karakteri taşır.
Kadın ve erkek cinsi kendi içlerinde antagonist sınıflara bölünür. Özel mülkiyetin tasfiyesi zorunluluğu karşısında, proleter erkeğin kaderi ile cinsel baskı altında tuttuğu kadın cinsin özgürlük mücadelesi, gerek sınıf birliği zemininde, gerekse bir ittifak kuvveti olarak ortaklaşır.
Bu programatik görüşe göre; kadın cinsi, toplumsal devrim içinde, hem bu toplumsal devrimden çıkarı olan sınıf ve tabakaların bileşeni olarak, hem de bu devrimden çıkarı olan cins olarak, kendi cinsinin çıkarları adına konumlanır. Bu konumlanış kadına, kadın özgürlük mücadelesinin örgütünü, önderliğini yaratmak kadar, toplumsal devrimin kadın önderliğini yaratma görevi-misyonu da yükler.
Öte yandan ittifak ve içindelik biçiminde ikili bir karakter kazanan ezilen cins ile ezilen sınıfın ilişkisi, cins mücadelesi temelinde sürmeye devam eder. Kadın ve erkek cins arasındaki cins mücadelesi bu ittifakın içerisinde ideolojik ve politik mücadeleler biçiminde sürer.
Kadınların kurtuluşu mücadelesi; kadın kitleleri ile kadın politikası temelinde bağ kurmaktan, erkek iktidarını yıkma amacından, iktidarı yıkmanın potansiyeli olan ittifaklardan koparılmadan ele alınıp, içeriklendirilmelidir. Bunları gözetmeyecek bir kurtuluş programı, erkek egemenliği karşısında yıkıcı bir güç olarak konumlanamaz.
Kadın cinsini bu kurtuluş programı içerisinde bir ittifak potansiyeli olarak ezilen sınıfın mensubu erkek ile yan yana getiren, erkek egemenliğinin kurumsallaşmış hali olan burjuva iktidarının yıkılmasından duyulan çıkardır. Erkeklerin burjuva politik yapı ile çelişkili olan kısmı, kadını bu ittifak ilişkisi içerisine çeker. Ezilen kadın cinsin, ezilen sınıfın toplumsal devrimi içerisinde kendi devrimini hazırlaması ve gerçekleştirmesi için, ezilen sınıfın toplumsal devrimi, özel mülkiyetin bütün kırıntılarıyla mücadele dinamiği içerecek cins özgürlükçü temelde gerçekleşebilmesi için bu ittifak ilişkisi zorunludur.
Kadın cinsin ezilen sınıfla ilişkisi, hem toplumsal devrimin öncü bir parçası olmasından hem de kendi başına bir toplumsal dinamik olmasından kaynaklanır. Bu durum somut bir örgütü, programı, devrimci strateji ve taktiği gerektirir. Bu ittifak ve içindelik ilişkisinin örgüt teorisi ve politikasındaki karşılığını ise bir karma parti içinde partinin kadın yarısı olarak özerk biçimde örgütlenmek oluşturur.
Kadınlar için karma partide örgütlenmek, ona eşit bir kadın örgütü için ayrıca sorumluluk üstlenmek özerk kadın örgütlenmesini yükseltirken, kadınlar olarak parti içerisinde eşit bir kuvvet olarak örgütlenme düzeyi kazanmaya girişmek, ezilen-yönetilen kadın cinsi adına ezen-yöneten erkek cinsinin tüm egemenlik alanlarına politik ve örgütsel müdahalenin en etkin, en ileri biçimidir. Toplumsal devrim ve kadın devriminin içiçelik karakteri ve bu içiçelik içinde erkek ve kadın cinsin ittifak ilişkisi örgüt sahasında da içiçeliği gerektirdiği gibi, kadınların eşit temsil ve özerk örgüt ilkeleri ile kadın cinsi lehine yönetmeye etkisini gerektirir.
Erkeklerle iç içe, erkeklerle göğüs göğüse giriştiğimiz bu meşakkatli yol, bir zihniyet olarak erkek egemenliğini geriletmek değil, erkek egemenliğinin maddi iktidarını yıkmak, kadının kurtuluşunu ve toplumsal kurtuluşu örgütleme yoludur. Bunun için, erkeklerle aynı program ve strateji etrafında mücadele yoldaşlığı ediyor, bunun için mücadele yoldaşlığı ettiğimiz erkeklerin erkek egemenliğinin maddi öznesi olduklarını unutmadan, her türlü erkeklik halleri ile mücadeleyi esas alıyoruz. Bunun için, teori, program, parti, strateji, örgüt, örgütlenme alanlarını cins karakteri ile tanımlamıyor, buralar hep ‘erkek’ deyip kollarımızı kavuşturmuyoruz. Toplumsal kurtuluşun onun en temel dinamiği olan kadınları özgürleştirecek bir programdan, toplumsal cinsiyeti yıkacak bir politik hattan ilerlemeden mümkün olmadığını anlatmaya, bu nedenle de direksiyonun başında durmaya devam ediyoruz. Program bir kez yazıldı mı, strateji bir kez kuruldu mu, politikada ve örgütte kanallar, yönetme alanları kadınların önüne kırmızı halılar gibi serilmiyor elbette. ‘Buyurun şuradan birlikte ilerleyelim’ demiyor erkekler, erkeklik. Bunun için, yönetmenin, teorinin, savaşımın, ordunun-klavyenin, başkanlığın-eylem alanlarının erkek kurulduğu her sahada erkekler ve erkeklikle mücadele ede ede ilerliyoruz. Siyasal ve sosyal yaşamdan dışlanmış, kurtuluşuna kendimizi adadığımız cinsimiz bize ‘yaşamın olduğu her yerde savaşmayı’, ‘vardık, varız, var olacağız’ demeyi emrediyor çünkü.
Cinsel Suçlarla Mücadelede Kadın Adaleti ve Erkeğin Dönüşümü
Cinsel suç tarifi ve cinsel suçlarla mücadele yöntemimiz bütünüyle kadın ve erkek cinsinin eşit olmadığı bir zemin üzerinde oluşturulduğu için, yönetici ilkelerimizi kadın lehine, pozitif ayrımcı kurallar oluşturuyor. Bu saha kadının kazanımı, erkeğin dönüşümü sahası olmaktan çok, kadının korunması, erkeğin caydırılması ve erkek egemenliğinin geriletilmesi sahasıdır.
Kadının beyanını esas almak, soruşturmanın başında tedbir uygulamak ve erkeğin bütün avantajlı pozisyon ve imkânlardan yalıtılması, yaptırımlar ve yaptırım süresince erkeğin kadın örgütü tarafından denetlenmesi; cinsel suçlar karşısında kadını korumanın, aynı zamanda adalet ölçüsü olarak kadın özgürlükçü ilkeler ve soruşturma yöntemlerini örgütsel yaşamda maddileştirmenin gerekleri olarak uygulanıyor, uygulanması esas alınıyor.
Yönetmeliği oluştururken belirlediğimiz amaç ve ilkelerden, ‘kadın adaleti’ tarifimizden hareketle açalım. Kadın adaleti, cinsiyet eşitliğine içkin bir kavram olmakla birlikte kadınlar için daha adaletli bir toplumsal yaşam için sorumluluk almaya da işaret eder. Kadın adaleti, ezilen bir cins olarak kadınların doğrudan adalet sağlayıcı bir mekanizma içerisinde yer almalarını, kadınların toplumsal adalet mücadelesi içerisinde özneleşmelerini ve toplumsal adaletin de öncüsü olmalarını hedefler. Bu nedenle cinsel suçlarla mücadele yönetmeliği, kaynağını cinsiyet eşitsizliğinden alan her türlü cinsel suça karşı kadınların hesap soran, adalet sağlayan bir özne olarak var olmalarını hedefler.
Cinsel suçlar ile mücadele, kadın cinsin erkek cins ile mücadele ortaklığı ve cins savaşımının başka ve daha gerilimli sahasıdır. Kadın özne bu alanda kendi varlığını hesap soran temelde koyacağı gibi; parti-örgüt içi yaşamda, siyasal-sosyal alanda cins özgürlüğünün alanını genişletecek, erkeğin-erkekliğin alanını daraltacak düzeyde konumlanmak durumundadır.
Bu hareket tarzı biz kadınlara cins çelişkisinin süren tüm biçimlerini, kadının cins özgürlüğü mücadelesinin gelişim eşiklerini içermeyi; bunlar içerisinde kadının özel psikolojisi ve özneleşme sürecini tariflemeyi; yıkıcı bir dinamik olarak cins bilincinin harekete geçme gerilimi ve düzeylerini tartışmayı (özsavunma, fiili meşru mücadele, hak ve hayat savunusu, giyim-yaşam tarzı savunusu gibi…) buyuruyor. Adaletin ‘kadın’ halini tarif etmek, kadın özneleşmesi ve ‘cinsel özgürlük’ alanımıza giriyor.
Bu mücadele alanının erkekten hesap soran, erkeğin-erkekliğin alanını daraltan hedefi; soruşturma ilkelerinin anlayış ve uygulamada bir düzeye kavuşmasını, soruşturma, tedbir ve yaptırım süreçlerinde erkeğin karşısında kolektif kadın bilinci ile durmayı, denetimi-değişimi kadın özgürlükçü çizgide somutlamayı gerektiriyor. Cinsel suçlarla mücadele sahasında erkekle ilişkimiz, erkek karşısındaki konumlanışımız tam olarak böyledir.
Geri dönüşümü olmayan suçlar, Yönetmeliğimizde tanımlanmış durumda. Bunun dışında erkeğin faili olacağı suç türleri de –şu andaki düzlemde- geniş biçimde tarif ediliyor. Yönetmeliğimiz bu alanı cins savaşımının süren tüm biçimlerinden hareketle dinamik bir alan olarak tarif ediyor ve oluşan metni nihai bir metin olarak ele almıyor. Cins savaşımı geliştikçe kuşkusuz yöntem, yönetmelik, yaptırım ve mücadele biçimleri de değişime uğrayacak. Yönetmeliğin amaç ve ilkeleri de yönetmelikle, erkek cinsi ile suç-ceza denkleminde kurulacak ilişkiyi de bu değişim temelinde ele alıyor.
Suç tarifinde, cezaların ölçülerinde, kişisel ve orantısal boyutlarında pratik deneyimlerin ortaya çıkardığı yetmezlik veya yanlışlıklar var ise yöntem ve yönetmelik bunların belirli bir kadın aklı ve kolektif iradesi ile değişmesine açıklığı baştan ilan ediyor. Komünist kadınlar tüm deneyim hazineleri ve gelişen kadın adaleti bilinci ile önce burada iradileşmelidir. Somut durumların somut sonuçlarını çıkarmalı, yönetmeli, bunları ilkelere yansıtmalı; kadın özgürlükçü program ve kadın örgütü ile bu temelde muhataplaşmalıdır.
Bundan gerisi, bu sahada erkek cins karşısında kolektif kadın iradesi olarak konumlanmak; tüm süreçleri kolektif kadın iradesinin erkek cinsi karşısında denetleyen, sorgulayan, yıkan, değişime zorlayan maddi bir güç olarak var olmasını örgütlemektir. Süreçler böyle ele alınmadığında verilen cezanın ve biçilen yaptırım süresinin gerçek bir anlamı, caydırıcı bir işlevi kalmaz. Yani mesele erkek cinsin suçunu tarif etmek ve cezasını kesmek değildir başlı başına. Bu şu anki metinler ve deneyimler ışığında en formel meseledir neredeyse. Esas konu; bu sürecin içerisinde yönetici, uygulayıcı bir güç olarak konumlanma meselesidir. Erkeği bu süre boyunca suçu temelinde, suçunu yaratan erkekliği temelinde kadın örgütü ile muhatap kılma iradesi ve pratiğindedir. Erkek komünistler için kadın programı ve kadın örgütünü örgütsel yaşamda maddileştirmenin yolu bir de buradan, biraz da dişimizi sıktıracak cinsten bir iradi yoldan geçmektedir.
Yönetmelik tedbiri ve yaptırımları açıyor. Duruma ilk müdahale biçimimiz olarak tedbir üzerinde duralım. Yönetmelik, soruşturmanın açılması ile tedbir uygulamaya girer diyor. Tedbir erkeğin yönetici görevlerinin o andan itibaren soruşturma sonuna kadar dondurulmasını, soruşturma boyunca aynı alanda ve aynı biçimde görev almamasını söylüyor. Bu ilke; erkeğin kadının beyanı ile ilk yüzleşmesi, kadın örgütü iradesi ile ilk temas sahası oluyor. Çünkü erkeği, parti içerisindeki görev tanımlamasından, örgüt dizilişi içerisinden alıyor; kadın örgütünün ilkelerine göre bir konumlanmaya ve muhataplığa çekiyorsunuz. Hiçbir göreve, bekleyen işe, ihtiyaç tartışmalarına girmeden ‘soruşturmanın açılması ile tedbir uygulanır’ ilkesinin pratikleşmesi kuraldır. Bu kuralın uygulanmasındaki kararlılık, erkeğin oluşan yeni durum ve muhataplaşma temelinde şiddetli bir durum değişimi ve yüzleşmeye tabi tutulmasıdır. Aynı zamanda sadece soruşturmanın öznesi erkeğe bir müdahale değil, onunla ilgili uygulanan tedbir ve yeni durum nedeniyle parti dizilişi ve işleyişine de kadın örgütünün müdahalesidir. Kadın örgütü belli bir anda yeni bir durum yaratır, partiye, parti işleyişinin icrasına kendi ilkeleri ve işleyişini koyar. İşin bu kısmı kadın örgütü ile parti örgütü işleyişinin ve iki örgüt düzleminde örgüt içi yaşam, disiplin ve yönetme görevlerinin harmanlanmasını gerektirir. Soruşturma ve devamla yaptırım süreçleri boyunca parti örgütü, kadın örgütünün ilkeleri ve süreç yönetimi ile düşünmek, bunu gözetecek görev dağılımına gitmek, bu durumu taşıyacak bir örgüt içi yaşam kurmakla mükellef hale gelir.
Tedbirin ve yaptırımların ‘ağırlaştırıcı’ nedenleri olarak erkeğin yönetici pozisyonunun gözetilmesi, erkeğe konfor alanı yaratan her türlü pozisyonun tedbirde ve yaptırımda gözetilerek kararlar alınması kadın aklının uyanık olması ve dikkatle üzerinde durması gereken bir konudur. Uygulamada; uzaklaştırma gibi yaptırım olarak yer vermediğimiz biçime ya da sosyal ortamlardan tecrit gibi bazı suçlar dışında yer vermediğimiz biçimlere başvuruluyor. Buralarda parti tüzüğü ve yönetmelik ilkelerinden yolumuzu ayırmamamız gerektiği kesin. Fakat erkeğin egemenlik alanlarını daraltacak biçimlerin kurulmadığı her durumda da erkeğin bu yaptırımı ‘belirli bir süre ve son’ şeklinde bir geçiştiricilikle ele alacağı da bir o kadar net. Dolayısıyla görevden alma, aynı alanda-aynı yerde görev vermeme konuları kadın örgütünce hassasiyetle uygulanması gereken tedbirler.
Bir diğer pratik konu-sorun; erkeğin yaptırım süresi boyunca ne yapacağının net biçimde belirlenmesi. Komünist kadınlar Yönetmelik ve yönergelerinde erkeği yaptırım boyunca kadın örgütü ile muhatap ediyor. Kadın örgütü, süreç boyunca belirlediği periyodlarla erkekten cins raporları alıyor, kadın okumaları yoluyla programı ve kadın özgürlükçü ilkeleri benimsetiyor, bulunduğu ortamda yaptırım ile ilişkisini, suça konu olan erkekliği somutunda yüzleşme ve değişim pratiğini somut biçimde denetlemeyi esas alıyor. Yaptırım süresinin sonunda, erkeğin vereceği cins raporunun süreci işleten kadın örgütü tarafından onaylanmasına göre yaptırımın yeterli olup olmadığına, cezanın ortadan kaldırılıp kaldırılmayacağına karar veriyor. Bunlar erkeğin kadın örgütü ile kolektif ilkeler temelinde muhataplığı ve sürecin somut biçimde denetimi için önemli uygulama ilkeleri. Burada giderek yetkinlik de kazanıyoruz. Fakat erkeğin bu süre içerisinde somut biçimde tanımlı bir iş-alan içinde olması ve günlük yaşam içerisinde denetime alınması konusu aynı biçimde somutlanmayı bekliyor.
Yönetmelik cinsel suç nedeniyle yaptırım ile karşı karşıya kalan erkeğe, aynı alanda ve aynı biçimde görev vermiyor. Ceza-yaptırım süresi ise kadın örgütümüzce bir çarpışma ve değişime zorlama süreci olarak görülmediğinde, yaptırım altındaki erkeğin bu süre boyunca somut bir alan-görevle bağı olmayabiliyor. Deneyimlerimiz içinde, cezasını alır almaz memleketine giden yahut cezanın bitimine kadar askıda bekleyen erkek yoldaş pratikleri az değil. Bu durum ceza sürecini daha baştan bir süreç olarak işletmeyi dıştalıyor. Bu nedenle erkeğin süre boyunca yapacağı işin, görevlerin belirlenmesi denetimin bir parçası, erkek ile ceza-yaptırım temelinde kurulacak ilişkinin de yine kadınlar, kadın örgütü tarafından içeriklendirilmesini gerektiriyor. Örneğin yaptırım süresi içerisinde bir kurumun açılıp- kapanmasından sorumlu tutmak, sosyalist basının dağıtım noktalarına ulaştırılmasını üstlendirmek, kolektif çalışma mekanlarının yemeklerini yapmakla görevlendirmek, değişik tipte işlerin emek süreçlerine dahil etmek vb. gibi somut biçimde tanımlanmalı. Bu tür bir tarif ve ilişki somutluğundan yoksunluk; yaptırımı etkisizleştirdiği gibi kadın örgütünün erkek cins karşısındaki muhataplığını da daraltıyor. Erkeğin değişik tipteki kayıtsızlıkları, süre boyunca gizli-açık biçimlerde süren gerici erkek dayanışması da kadınların bu sahadaki cins mücadelelerini ve iradelerini kemiren, kendine-kadın örgütüne güvensizlik türünde düşünüşleri besleyen durumlara neden oluyor. Bunların aşılması, kadın örgütünün bütün süreç boyunca yönetici irade olarak konumlanmasından ve bu süreçler içinde erkekle mücadeleci bir kuvvet olarak varlığını sürdürmesinden geçiyor.
Elbette kadın özgürlük mücadelemiz, cins savaşımımız bu türden konularda yeni yol ve deneyimleri hanesine katarak ilerlemeyi başaracak güçte, ısrarda ve derinlikte. Yeter ki her durumda soruyu kadın örgütlenmemizin güçlendirilmesine, cins bilincinin yükseltilmesine odaklayalım. Unutmayalım, kadın özgürleşmesi temelinde sorunsallaştırdığımız erkek; fakat yıkıcı-değiştirici özne kadın. Erkekle ilişkiyi mümkün olduğunca somut, önermeler temelinde ilerletip; aklı, gücü, iradeyi kadının özneleşmesine, kadın örgütümüzün yükseltilmesine kanalize ederek yol almalıyız. Aksi her durum öznelik tartışmasında erkeği kendimizle eşitlemeye varır ve onu sahip olmadığı bir yere odaklar. Erkeğin, erkekliğin egemenlik ilişkisi ve üstünlük kibri bu potansiyel öznelik-eşitlik yaklaşımından da kendine bir üretim kanalı açar.
Erkeğin egemenlik kibri, algısı, dünyası ve maddi dayanaklarının yıkıcılığı kadının özneleşmesinde, örgütlenmesinde yatıyor. Kadın özneleşmesi, bir yönetme biçimi olarak, yaşama biçimi olarak maddileşirse, erkekliğin egemenlik alanı da o kadar daralır. Her egemenlik ilişkisinde olduğu gibi erkek egemenliği de kadın özgürleşmesinin kendini dayatıcılığı ve yıkıcılığı içinde daralır, çözülür, dağılır. Tekil erkeklerin cins intiharı ve cins özgürlükçü temelde kendini kuruşu değişimin bir yanındaki örnekler olacağı gibi, esas değişim bu ilişki içinde oluşacaktır.
Kadın özgürlükçü çizgiyi içermeyi, komünist olmanın, yeni insanı yaratmanın ölçüsü olarak komünist erkek ve kadınların önlerine koymak, örgüt yaşamında, yoldaşlık ilişkilerinde bir kültür haline getirmek ortak sorumluluğumuz. Biz komünist kadınlar bunun etkin ve değiştirici öznesi olarak, ideolojik mücadelede de, suç ve adalet mücadelesinde de erkeklerden daha yüksek bir sorumlulukla hareket ediyoruz. Kendi adımıza ve temsilcisi olduğumuz kadın hemcinslerimiz adına çarpışma-yüzleşme, değişim-dönüşüm düzleminde duruyoruz. Bu bize erkek egemenliğinin her türlü görüngüsüne ve maddi dayanaklarına karşı kolektif cins bilinci, kadın örgütü ve önderliği temelinde ve zor ilişkisi içerisinde yol açmayı dayatıyor.