Cinsel suçlarla mücadelede ivme kazanmanın yolu; güncel olarak sosyoloji ve psikoloji başta olmak üzere, pek çok bilimin konusu haline gelen kavramları Marksist literatürdeki kavramlarla birlikte ele alıp tartışmak ve derinleşmekten, pratiğimizi bu kavrayış derinliğiyle birlikte geliştirmekten geçiyor. Bu yazıda ele almaya çalışacağımız rıza ve rıza inşası (rıza üretimi) kavramlarını hem cinsellik bağlamında hem de toplumsal ilişkiler bağlamında tartışmaya çalışacağız. Dolayısıyla yazı tüm yönleriyle ve eksiksiz bir düşünce bütünlüğü sunmaktan ziyade, konuyu tartışmaya açmayı, başkaca yönleriyle yeni yazılar yazılmasında kışkırtıcı olmayı, cinselliğimizle kurduğumuz ilişkiyi bu kavramlarla birlikte düşünmeyi ve bu vesileyle cinsel şiddetle mücadelede derinleşmeyi amaçlıyor.
Rıza ve Rıza Üretiminin Yönetme İçindeki Anlamı
Tüm sınıflı toplumlarda, egemen sınıflar iktidarı ellerinde tutmak ve bunun sürekliliğini sağlamak için; eşitsizliği meşru bir zemine dayandırma ve yönetilenlerin rızalarını almaya ihtiyaç duyarlar. Toplumsal bilincin ve hegemonyanın da inşasına hizmet eden bu yöntemler, toplumsal çelişkilerdeki gelişimiyle birlikte farklılık gösterse de aynı amaca hizmet ederler. Daha önce masallar, mitler, destanlar, kutsal yalanlarla inşa edilen rıza; kapitalizmin gelişimiyle birlikte yerini ağırlıklı olarak kitle iletişim araçlarına bırakmıştır. Kitle iletişim araçlarının hızlı gelişimi ise; bu araçların tümünü başta sınıfsal ve cinsel çelişkiler olmak üzere sistemin eşitsizliklerini gizlemeye hizmet eden en önemli rıza üretim argümanı haline getirmiştir.
Nasıl ki ideoloji, yönetici sınıfın fikirlerinin toplumda doğal ve normal görünmesini sağlayan bir araçsa; egemen sınıflar da işçi sınıfını, kendi toplumsal deneyimleri, toplumsal ilişkileri ve dolayısıyla kendilerini kendilerine ait olmayan fikirler aracılığıyla anlamaya yönlendirmektedir.
Egemen ideolojinin dolayısıyla da iktidarın bu yeniden üretimi, sürekliliğe ve bu sürekliliği sağlayacak araçlara ihtiyaç duymaktadır. Siyasal iktidar tüm baskı ve zor araçlarını elinde bulundursa da varlığı, sürekliliği ve dolayısıyla hegemonyanın varlığı ancak rızanın üretimiyle mümkündür.
Cinsellik Bağlamında Rıza, Cinsel Şiddet Bağlamında Rıza İnşası
Sınıflı toplumlarda cinselliğin bir toplumsal baskı aracı olarak kullanılmasının yanı sıra, cinselliğin deneyimlenmesi de ideolojik hegemonya ve değerler sisteminden bağımsız değildir. Onay ve onay inşası kavramlarını da dolayısıyla bu eşitsiz ilişkiler bütünlüğünde tanımlamaya, anlamaya çalışacağız.
Cinsel şiddetle mücadele derneğinin “Arzu-Rıza-Rıza İnşası” tartışmalarından yola çıkarak oluşturduğu kavramlar sözlüğünden olduğu gibi aktaracak olursak;
RIZA: Kişinin belirli bir davranışı özgür iradesiyle sözlü ya da bedensel ifade yoluyla onaylamasıdır. Cinsellik içinde rıza kavramı, cinsel davranışlar çerçevesinde kullanılır. Cinsel davranışın tam olarak başladığı an kişiler arasında son derece farklı olabilir. Bu nedenle rıza, aynı zamanda çok soru sorma, birbirini dinleme ve birbirinin sınırlarına saygı gösterme anlamına da gelmektedir.
Daha önce rıza gösterilen bir cinsel eylem her tekrarlandığında rıza olacak demek değildir. Eğer herhangi bir noktada rıza geri çekilmiş ya da devam etmek için sürdürülmemişse bu da hayır anlamına gelir. Sessizlik rıza göstergesi değildir. Hiçbir zaman evet anlamına gelmez. Sürekli cinsel talebin ya da tehdidin olduğu; baskı içeren koşullarda rızadan bahsedilemez. Hukukta rıza cinsel suçların belirlenmesinde ölçütse de; rıza olmaması “Bağırma, yardım isteme, fiziksel direnç gösterme” gibi fiillerle sınırlanarak, failin ve hayatta kalanın koşullarının yok sayıldığı yanlış kararlar verilmektedir.
Rıza kişinin kendini dinlemesi, sınırlarını keşfetmesi ve her zaman kolay olmasa da “hayır” diyebilmesini sağlayan bir güçlenme ve özgürleşme sürecidir. Rıza kavramı birbirimizle ilişkilenirken saygılı ve temkinli yollar bulmamız demektir. Rıza hepimiz içindir: Cinsiyeti, cinsel yönelimi ve cinsiyet ifadesi ne olursa olsun.
RIZA İNŞASI: Kişinin rıza göstermediği herhangi bir cinsel davranıştaki HAYIR’ı EVET’e çevirmek için kullanılan ve “fiziksel zorlama içermeyen” bütün yöntemlerdir.
Bu yöntemler ısrar (sürekli takip etme), maniplasyon (rahatlatıcı yalan söyleme), duygusal tehditler(rıza verilmezse başkalarına gitme tehdidi), ikna süreçleri(hediyeler, maddi destek, ikram), duygusal baskı(kişiye kendini suçlu hissettirme), kaygıyı azaltma(birliktelik üzerine verilen güvenceler) biçiminde olabilir.
Oysa her birey cinsiyetinden bağımsız olarak, cinsel davranışlara rıza göstermeyi veya göstermemeyi seçer. Rızanın inşa edilmesi bu seçimlerin bulanıklaşmasına ve hayatta kalanın maruz bırakıldığı şiddeti çok sonra fark etmesine sebep olabilir.
Arzu ve rıza birbirine karıştırılmamalıdır. Arzunun varlığı görüldüğünde “rıza da var” önkabulü, birçok dinamiğin yok sayılarak, fiziksel zorlamanın olmadığı bir cinsel şiddetin oluşması riskini taşır. Tecavüz kültürü denilen toplumdaki eril şiddet yaklaşımını da besler.
Rıza inşasını başkalarının üzerinde kurabildiğimiz gibi kendimiz üzerinde de kurabiliriz. Rıza inşasının sorgulanması; kendimizi ve birbirimizi dinleme, iletişim kurma, bilgilerimizi değil duygularımızı anlama ve ifade etme, sınırlara saygı gösterme üzerine bir güçlenme ve özgürleşeme sürecidir.
Rızanın sürekli cinsel şiddet üzerinden konuşulup ele alındığını biliyoruz. Ancak bu kavrama bütünüyle negatif bir çağrışım yükleyip kavramı daraltmamak için sadece cinsel şiddet bağlamında ele almak doğru olmayacaktır.
Sağlıklı, özgüvenli ve saygılı cinsel ilişkiler için onay tüm cinsel yönelim ve kimlikler bakımından oldukça önemli bir kavramdır. Kişilerin cinselliğin hangi anda başladığı konusunda farklı algıları olduğu için en ideal onay alımı cinsel davranış başlamadan önce alınan onaydır. Ancak elbette cinsel davranışla birlikte de ya da akış halinde de onay alınabilir.
Rıza kavramıyla ilgili bir diğer yanlış algının rıza almanın aktif, onay vermenin pasif bir süreç olduğu algısı olduğunu da söyleyebiliriz. Ancak onay istemek cinsellik içinde de eşit ilişki kurmak, karşıdakini de aktif ve eşit kılmayı da beraberinde getirmektedir. Başka bir yanlış algı da sessizliğin onay olarak yorumlanmasıdır. Ancak sessizlik çoğunlukla kararsızlık, henüz düşünmüyor olma, emin olamama anlamına gelmektedir. Sessizlik evet’in yokluğudur. İlla doğrudan hayır denmese de onay için mutlaka evet’in varlığı gereklidir. Onay almanın romantizmi öldüreceği, uzun süreli ilişkilerde “bunca zamandan sonra onaya ne gerek var” şeklindeki yorumlar da erkek egemen toplumda cinselliğin yaşanış biçimiyle ilgili şekillenmeden ileri gelmektedir. Tüm bu yanlış bilinenler, cinsellik üzerine konuşmama, duyguları ve tutkuları sözel ifade etmedeki tutukluluk ve toplumsal olarak onay kültüründen uzak olmayla da bağlantılı elbette.
Bedensel ifadeler de her zaman onay anlamına gelmemektedir. Cinsel ilişkide arzu duyulan her durumda rızanın var kabul edilmesi doğru değildir. Rıza vermeme toplumsal süreçlerle ilgili olabileceği gibi duygusal ya da fiziksel nedenlerle de oluşabilmektedir. Hangi gerekçelerle olursa olsun arzu göstergesi olan bedensel davranışa rağmen yine de onay alınmalıdır.
Burjuva Hukukta Rızanın Tanımı ve Niteliği
Erkek egemen yasa yapıcılar ve yargı kurumları, cinselliği erkek odaklı ele aldıkları için kadınlara pasif rıza gösteren nesneler olarak yaklaşıyor. Kadınların kendi iradeleri ile cinselliğin aktif katılımcıları olduğu düşüncesinden uzak bu ataerkil bakış açısı burjuva yasaları da tüm kurumlarda olduğu gibi erkek egemen bir niteliğe büründürüyor. Her ne kadar Türk Ceza Kanunu’ndaki “cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar” başlığı altında düzenlenen suçlar bakımından bir cinsiyet belirlemesi yapılmamışsa da –mahiyeti gereği sadece kadınlara karşı gerçekleştirilebileceği değerlendirilen 765 Sayılı eski TCK’dan farklı olarak – cinsel suç mağdurlarının çoğunlukla kadınlar olduğu bir gerçektir.
Burjuva hukukta “cinsel özgürlüğe karşı işlenen suçlar” yönünden kişinin göstermiş olduğu “rıza”nın hukuki niteliği, değeri ve geçerliliği konusunu detaylı tartışmak önemlidir.
Cinsel suç faillerinin neredeyse tamamı, mağdurun da bu fiile rıza gösterdiği şeklinde savunmada bulunmaktadır. Bu nedenle mağdurun rızası, suçun oluşup oluşmadığının tespitinde büyük önem taşır. Cinsel özgürlüğe ilişkin haklar, üzerinde serbestçe tasarruf edilebilen haklardandır ve bu davranışlar yönünden gösterilen rıza geçerlidir. Kişinin mutlak suretle üzerinde tasarruf edebileceği bir hak üzerinde, kanunun verdiği sınırlar içerisinde irade fesadı olmadan verdiği rıza fiili hukuka uygun hale getirmektedir. Örneğin bir kişiyi rızası dahilinde olsa bile öldürmek, fiili hukuka uygun hale getirmez. Ya da kişinin rızası olsa bile hükümlü üzerinde tıbbi deney yapılamamaktadır. Her ne kadar cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar, üzerinde serbest tasarruf edilebilen suçlardan olsa da cinsel davranışlara karşı gösterilen rıza sınırsız değildir.
TCK’da rıza açıklama ehliyetinin kabul edildiği iki farklı yaş grubu öngörülmüştür. Bu düzenlemeye göre 15 ila 18 yaş arasındaki çocukların temyiz kudretine sahip olmak şartıyla cinsel davranışa rıza gösterme ehliyetleri vardır. Ancak şikayet olması halinde fail, cezası daha az olan reşit olmayan ile cinsel ilişki suçundan cezalandırılabilmektedir. 18 yaşından büyük olan kişilerin ise diğer şartları taşımak kaydıyla kendilerine karşı gerçekleştirilen cinsel davranışa rıza gösterme ehliyeti bulunmaktadır.
Cebir, bir kimsenin karşı konulamaz bir fiziki gücün etkisiyle iradesinin oluşmasının veya kendi otonom isteği doğrultusunda iradesini kullanmasının engellenmesi halidir. Bu yüzden cebir hallerinde geçerli bir rıza bulunmamaktadır. Kendi fiilinden ya da başka bir sebep nedeniyle mukavemet edecek durumda olamayanlar ve anlama ile isteme iradesi bulunmayanlara karşı işlenen fiiller yönünden ise cebirden söz edilmez. Pek çok mahkeme kararında mağdurun iradesine ya da iradesine bağlı olmayan nedenlerle kendisine yönelen cinsel davranışa “karşı koyamama”, ya da başka bir ifade ile kendisine yönelen cinsel davranışa “mukavemet edememe” hallerinde mefruz cebirin varlığını kabul edilmiştir. Uyku hali, bayılma, uyuşturucu madde alınması ve sarhoşluk bu kapsamda değerlendirilmektedir. Bu kapsamda kendi iradesi ile alkol alıp sarhoş olan ve mukavemet gücü bulunmayan mağdura karşı gerçekleştirilen cinsel davranış yönünden mefruz cebir (zorlamanın varsayılması) hali nedeniyle geçerli bir rızanın bulunmadığı değerlendirilmektedir. Mağdurun alkol ya da uyuşturucu nedeniyle rıza gösterme ehliyetini geçici olarak yitirmiş olması ve failin bunu bilerek hareket etmesi suçun oluşumu için yeterlidir. Mağdurun direncinin bütünüyle kırılmış olmasına gerek yoktur. Aynı şekilde suçun oluşumu için kişinin alkol ya da uyuşturucu maddeyi iradi olarak alıp almamasının da bir önemi yoktur.
Benzer şekilde kendisine ya da bir yakınına dönük zarar verebileceği tehdidi ile cinsel davranışa rıza gösteren kişinin de rızası, iradesi sakatlanmış sayıldığı için geçersizdir. Burada tehdidin objektif niteliği (ağır ve mutlaklığı) ile mağdur üzerindeki yarattığı etkinin subjektif niteliği arasında çelişki olabilmektedir. O nedenle tehdidin mağdur üzerinde bıraktığı etki her somut duruma göre daha özel bir şekilde değerlendirilmelidir. Her somut durumda mağdurun vazgeçmeyeceği, önemseyeceği, tehdit karşısında feda etmekten çekineceği şeyler birbirinden farklılaşabilmektedir.
Biraz daha karışık bir konu olan hilenin de hangi durumlarda iradeyi sakatladığı oldukça subjektiftir ve bu özelliği nedeniyle de tartışmalıdır. Örneklerle durumu somutlayacak olursak; evlenme vaadiyle cinsel ilişkiye rızanın sağlandığı durumlarda evlenme vaadi hile olarak kabul edilmemektedir. (Fiil suç teşkil etmese de bu tip örneklerde erkeğin davranışı haksız fiil kapsamında değerlendirilir ve tazminatın konusu olur.) Kendini dini sıfatlarla tanıtıp, mağdurların manevi mertebelerini yükseltmek için cinsel ilişkinin gerekli olduğu şeklindeki beyanlarla mağdurlarda kesin inanç ve teslimiyet sağlayan örneklerde de somut duruma göre farklı hukuki değerlendirmelerde bulunulmaktadır.
Ataerkil normlara rağmen kadınlar, burjuva hukukta da hem yasal düzenleme anlamında hem de uygulamada rızanın sınırı bakımından önemli değişiklikler yaratmışlardır. Bir kişinin cinsel ilişkinin başlangıcına rıza göstermesi hatta cinsel ilişkiyi başlatması sonraki cinsel davranışlara da onay verdiği anlamına gelmemektedir. Kadının kendi rızası ile birinin evine gitmiş olması ya da kendi evine almış olması rızanın cinsel davranışı da kapsadığı anlamına gelmemektedir. Mağdurun cinsel davranıştan çok sonra failden şikayetçi olması, önceleri failin davranışına rıza gösterdiği şeklinde yorumlanırken, artık bu değerlendirme de terkedilmeye başlanmıştır. Ancak cinsel şiddeti oldukça dar yorumlayan; kaçmamayı, bağırmamayı onay olarak değerlendiren erkek egemen yargı pratiklerinin varlığını düşündükçe bu konuda da alınacak çok yolumuz olduğunu görüyoruz.
Faillerin “cinsel ilişkiye rızası vardı” şeklindeki savunmaları karşısında suçun ispatı ve bu ispat külfetinin mağdurda mı olacağı failde mi olacağı sorunu ise konunun hem kavramsal hem de güncel bir boyutunu ifade etmektedir. Ceza muhakemesindeki özgürlükçü hukuk teorisinin de sahip çıktığı, şüpheden fail yararlanır genel ilkesi ve genel anlamda masumiyet karinesi ile kadın özgürlük mücadelesinin kadının (daha geniş bir ifade ile mağdurun) beyanı esastır, aksini ispat erkeğe aittir ilkesi görünürde çelişik gibi durmaktadır. Feminist hukuk kuramının da üzerinde çalıştığı ve bu yazının sınırlarını da aşan ancak başka bir yazının- tartışmanın konusu olabilecek bu konuda tüm bu ilkeleri, toplumsal mücadelenin gelişim seyriyle birlikte ele almak ve dar yorumlamaktan imtina etmek önemlidir. Aksi her durum erkek egemen hukuk yazımına hizmet edecektir.
Cinselliğin Özgürce Deneyimlenmesinde Rızanın Rolü
Onay ve onay inşası kavramlarına ve cinsel suç bağlamında rızanın ne ifade ettiğine genel hatlarıyla değindikten sonra, kadınlar bakımından oldukça kritik olan cinsel ilişkinin özgürce yaşanmasında rızanın rolüne dair de sorular sorarak tartışmayı derinleştirebiliriz.
Cinselliğin yaşanma biçimini toplumsal ilişkilerden bağımsız ele alamayacağımızı biliyoruz. Ancak erkeğin cinselliğinin kışkırtıldığı, kadının cinselliğinin baskı altına alındığı sınıflı toplumlarda yaşanan her cinsel deneyimi de mutlak olarak eşitsiz ve kadını edilgen kılan bir davranış olarak değerlendiremeyiz. Bu kadın özgürlük mücadelesinin tüm sorunları devrimden sonraya bırakan, ertelemeci ve sosyalist kadınlar tarafından da mahkum edilmiş bir yaklaşımın ürünü olur sadece. Pekala, kadınlar arzulayan, cinsel ilişkiyi başlatan ve kadın hazzını önceleyen bir cinsel deneyimin öznesi olabilirler-oluyorlar da. Bu noktada bir cins olarak özgürleşme sürecinin önemli bir belirleyeni olarak tartışabiliriz cinsel özgürlüğü.
Bu özgürleşme ya da cinselliği özgürce deneyimleme süreçlerinde rızanın, daha anlaşılır bir ifadeyle kadının iradesinin ve bu iradenin özgürce şekillenebilmesi oldukça önemlidir. En az bunun kadar önemsediğimiz bir konu da kadının özgürce kullandığı iradesinin, onayının da sonuna kadar arkasında durabilmesidir. Rıza inşası ve bu eksende yürüttüğümüz tartışmalarla bu konu başlangıçta çelişik gibi görünebilir ama kadının iradesini özgürce şekillendirebilmesi ve her durumda bu iradeye sahip çıkabilmesi cinselliğin özgürce yaşanması bakımından kritiktir. Örneğin sadece cinselliğin paylaşılması üzerine kurulu bir ilişkide, duygusal beklentilerin karşılanmaması üzerine kadının kendi rızasını yok sayması, ya da pişman olunan bir cinsel deneyim sonrası bu cinsel ilişkide kadının kendi rızasını (kimi zaman bir aşamaya kadar kimi zaman bütünüyle olan rızasını) sonradan bütünüyle reddetmesi maalesef sık karşılaşılan ve kadının cinselliği özgürce deneyimlemesinin de önünde engel olan yaklaşımlardır. Elbette burada inşa edilen rızadan değil, kadının özgürce kullandığı iradesinden bahsediyoruz. Sonucundan hoşnut olunmayan her durumda kadının rızasının inşa edildiğini varsaymak da kadının cinsel ilişki içerisinde iradesini bütünüyle yok saymak anlamına gelir ki bu da kadını en baştan nesneleştiren ve özgürleşme sürecinin önünü tıkayan bir yaklaşım olur.
Benzer bir şekilde sıkça karşılaştığımız bir konu da alkollü iken yaşanan ve istenmeyen cinsel davranış sorunsalıdır. Yukarıda detaylı tartıştığımız burjuva hukukun bu konuda ne söylediğini şimdilik bir kenara bırakalım. Partnerlerin mutlak suretle onay almaları ve alkollü olmanın bu sorumluluğu daha da arttırdığının altını çizerek erkeklere hatırlatalım. – Cinsel suç faili bir erkeğin “alkollüydüm” savunmasına itibar etmeyelim mesela- Bunda bir sorun yok. Ama kadınlar olarak alkollü iken gerçekleştirdiğimiz her cinsel davranışın irademiz dışında olduğunu söylemenin bizi özgürleştirmeyeceğini de varsaymamız gerekiyor. Cinsellik ve cinselliğin yaşanma biçimi mutlak objektif ölçütleri olan bir konu değil. Cinselliğin başlama anında dahi tanımlama farklılıkları oluyorken, cinselliğe etki eden çok sayıda faktörü nesnel ölçütlerle değerlendiremeyiz. Ölçütümüz, kadınlar olarak cinselliği geleneksel –öğretilmiş yaklaşımlardan uzaklaşarak özgürce yaşamaya çalışma olacaktır. Bu; üzerinde daha çokça konuşacağımız, tartışacağımız, sorular sorarak deneyimlerimizi paylaşacağımız; öğrenilmesi ve geliştirilmesi mümkün bir özgürleşme sürecidir.
Onay ve onay inşası; cinselliği toplumsal bir baskı ya da öğretilmiş bir davranış olarak değil de haz alınan bir deneyime dönüştürmek, kendi sınırlarımızı görmek, kendi ihtiyaçlarımızı öncelemek bakımından üzerine daha çok düşünülmesi ve geliştirilmesi gereken kavramlar.
Sadece cinselliğin yaşanma biçimiyle değil; tüm toplumsal ilişkilerle bağı içerisinde ele alındığında gerçek bir güçlenme ve özgürleşme sürecinin parçası haline gelebilecek bu kavram üzerine okumak, tartışmak, kendi deneyimlerimizden yola çıkarak cinselliği yaşayış biçimlerimizi sorgulamak ve değiştirmeye çalışmak, cinsel suçlarla mücadelede konusunda da kişisel ve kollektif olarak ivme kazanmamızı sağlayacaktır.