Emperyalist İşgal ve Taliban Altında Afganistan / Liyan Aspir

NATO’nun askeri ve sivil personeli ile emperyalist kuruluşların bazı yerli işbirlikçileri Kabil havaalanından tahliye edilirken, dünya kamuoyu trajik sahnelere şahit olmuştu. Çaresizliğe kapılan insanlar kaçabilmek uğruna her şeyi göze almıştı. Bebeklerini ABD askerlerine emanet eden anne babalardan, panik halde uçaklara tutunurken havadan yere düşen insanlara kadar, bu görüntüler insanlığın unutmayacağı karelerdendir. NATO birliklerinin 20 yıldır işgal ettikleri Afganistan’dan kaçar adım geri çekilişi ve kadın düşmanı Taliban’ın iktidarı ele geçirmesi, 2021 yılının en önemli siyasi gelişmelerinden biriydi. Geri çekiliş, ABD’nin sözde kadın özgürlük şiarı altında yürüttüğü savaşın yenilgisiydi. Kadınlar özgür değildi ama kadınların özgürlüğü adına Afganistan’ı işgal edenler adeta kaçıyordu. Afganistan’da çok zorlu bir süreç başlamış oldu. Taliban’ın ilerleyişinin ilk gününden itibaren kadınların hem Afganitan’da hem de dünyanın çeşitli ülkelerinde verdiği tepkiler önemli bir mücadele birikimine işaret ediyor. Yeni dönemde kadınlar bu mücadele birikimine dayanarak kadın özgürlük mücadelesini çok zorlu koşullar altında büyük bedeller ödeyerek sürdürebilirler.

Emperyalist Savaş Bahanesi Olarak Kadın

Bilindiği gibi ABD, 11 Eylül 2001 saldırısının ardından NATO’lu müttefikleriyle birlikte Afganistan’a askeri saldırıda bulundu ve kısa sürede Taliban’ın rakibi Tacik-Özbek Kuzey İttifakı çeteleri ile birlikte ülkeyi işgal etti. Afganistan savaşı, “terörle mücadele” kapsamında, El Kaide ve Usame bin Ladin’e karşı bir intikam hamlesiydi. “Dünya barışının tehdit edildiği” ve ABD’nin “öz savunma”da bulunduğu yalanıyla gerekçelendirildi. İşgal, savaşını bilindik tarzda özgürlük savaşıymış gibi sunarken, demokrasi, ilerleme ve insan hakları gibi yüksek değerler uğruna yürütüldüğü palavralarını yaydı. Sanki ABD’nin saldırgan emperyalist yayılmacılığı dünyanın birçok ülkesinde binbir zulme yol açmamış gibi, “barbar İslamcı” ülkelere medeniyeti taşıma misyonuna soyundular. Burjuva ideologların bilinen bu savları, savaşın ideolojik ve kültürel zeminini hazırlarken, Afganistan savaş propagandasının merkezine kadınlar yerleştirildi. Kanlı işgalin toplumsal rızası için kadınların özgürlüğü ve geleceği mazeret edildi. Taliban’a savaş ilan ettiği konuşmasında, dönemin ABD Cumhurbaşkanı George W. Bush, askeri müdahale gerekçelerinden biri olarak Afganistan’da ‘kadınlar okula gidemiyor’ gerçeğini öne sürdü (20 Eylül 2001). İşgal savaşının başladığı 7 Ekim 2001 tarihinin ardından ise kadın hakları söylemi, ideolojik savaşın bir parçası olarak doruğa çıkarıldı. Bizzat First Lady Laura Bush, Afgan kadınlarının hakları ve onurları için bayraktarlığa soyundu. Cumhurbaşkanının yaptığı haftalık radyo konuşmasına, “Ben Laura Bush. El Kaide terörist ağının ve Afganistan’da onu destekleyen rejimin, Taliban’ın kadın ve çocuklara karşı barbarlığına dikkat çekmek için haftanın radyo konuşmasını ben yapacağım” dedi. Dünya Emekçi Kadınlar Günü 8 Mart 2002’de BM kürsülerinden seslenirken de, savaşın ve adaletsizliğin yaralarını saracaklarını iddia etti. “Dünya çapında insanlar, kadınların kendi ülkelerinde oynadıkları role bakıyorlar… Bugün dünya, Afgan kadınlarına eskiden bildikleri yaşamlarına geri dönmeleri için yardım ediyor” diye belirtti. Yine 2005 yılında yaptığı ilk Afganistan ziyaretinde genç kadınlarla çektiği pozlarla Amerikan kadınlarının, Afgan kadınlarla dayanışmasından bahsetti. Fakat ne var ki, o günden bugüne dek Afganistan, dünya ölçeğinde en düşük kadın okuma yazma oranına sahip ülke. Kadınların eğitim hakkı emperyalist saldırılara bahane edilirken bugün, Afganistan’da yaşayan kadınların hala ancak yüzde 17’si okuma ve yazma biliyor.
ABD’nin savaş propagandasında, hiç bir zaman kadın özneye yer verilmedi; her daim yardıma muhtaç, mağdur Afgan kadını imajı yaratılmak istendi. Ülkede yıllardır verilen kadın özgürlük mücadelesi ve öncüleri yok sayıldı. Kadınlar adına elde edilen bütün kazanımların emperyalistlerin, bir sızma yöntemi olarak, sivil toplum kuruluşları sayesinde değil, kadın direnişi sayesinde kazanıldığı gerçeğinin üzeri örtüldü. Zira Laura Bush’un medya kampanyası ile emperyalist savaşın meşruluğu sağlanmak istendi. Oysa Afganistan ve Irak işgallerinin insan haklarını koruma olarak lanse edilmesi, dünya halklarını aldatmaya yetmedi. Afganistan’ın ardından 2003 Irak işgaline karşı gelişen dünya çapında savaş karşıtı hareket, bunun en belirgin göstergesiydi. Dünya halkları, emperyalistlerin ve dünya tekellerinin çıkarları için yürütülen işgal hamlelerini teşhir etti. Gerçekte, Ortadoğu savaşlarıyla ABD, dünya düzenini yeniden kurmayı ve hegemonyasını sağlamlaştırmayı hedefledi. Afganistan işgaliyle 21. yüzyılı “Amerikan yüzyılı” olarak şekillendirmek istedi. Ancak tarih, üstün askeri kuvvete sahip bir ülkenin başka bir ülkeyi işgal etmesinin kolaylığı kadar, o ülkeye hakim olmasının zorluğunu da çoğu kez kanıtlamıştır.

20 Yıllık Emperyalist İşgal Altında Kadınlar

Vahşi saldırganlıkla ABD, Afganistan’ın egemenlik hakkını ayaklar altına aldı. Askeri saldırılarının hızlı zaferi, kırsal alanda Peştun aşiret milisleri ve Pakistan’da yeniden örgütlenen Taliban’la bitmek bilmeyen bir gerilla savaşına dönüştü. Çatışmaların sonu gelmedi.
İşgal, kadına yönelik şiddetin kaynaklarını ortadan kaldırmadığı gibi onu daha üst boyutlara taşıdı. Bugün her ne kadar dünya kamuoyunda Taliban’ın kadına yönelik kırımları tartışılsa da, Taliban’dan önce de Afganistan, kadınlar ve LGBTİ+’lar açısından yaşanacak en tehlikeli ülkelerden biriydi.
Yıkım, tecavüz, göç ve ölüm kadınlar için gündelik hayatın ayrılmaz parçaları haline geldi.
Afganistan’daki hayat koşullarına atılan kısa bir bakış bile, 20 yıllık ABD işgalinin, Afganistan’da yaşayan kadınların çoğunluğuna iyileşme getirmediğini anlamak için yeterlidir. İşgali sürdürmenin gereği olarak ülkedeki sosyal temeli oluşturmak amacıyla ağırlıkla kentli kadınlar için göstermelik eğitim ve kamusal hayata erişim sağlandı. Seçilmiş gazeteci, hukukçu, hekim ve siyasetçi kadınlar, Amerikan işgalinin başarı öyküleri olarak servis edildi. Çatışmalar sonucunda yoksulluk ve sefalet içinde yaşamak zorunda kalan, bir yandan bombalar altında hayat sürerken diğer yandan ABD işbirlikçisi savaş ağalarının vahşetine maruz kalan milyonlarca kadının hikayesi ise görmezden gelindi.
Gerçekten de işgalcilerin ve müttefiklerinin hava saldırıları ve şiddetlenen çatışmaların yanı sıra yoksulluk ve askeri işgalle pekiştirilen sömürgecilik, kadının hayatını zorlaştıran en büyük etkenler arasında. Uzun yıllar sömürge imparatorluğu kuran İngiltere’nin hakimiyeti altında Afganistan geleneksel üretim altyapısı yıkılmıştı ve dışa bağımlı hale getirildi. Zengin yeraltı kaynaklarına rağmen Afganistan, tüketici ülke konumunda kalmalıydı. Sanayinin gelişimi engellenmeliydi. Bugün 39 milyon nüfusluk Afganistan’da toplumun yüzde 60’ı yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Öyle ki, son 20 yılda yükselen tek ekonomik dal, afyon üretimi oldu. Dünya çapında eroin üretiminin yüzde 90’ı Afganistan’da gerçekleşiyor. Sefilliğe mahkum edilen Afganistan nüfusunun 1-5 milyonluk kesiminin afyon bağımlısı olduğu tahmin ediliyor. Afganistan’ın dışa bağımlı üretken olmayan ekonomik sistemi, yolsuzluklar ve işsizlikle özetlenebilir, nitekim halkın en temel ihtiyaçlarını dahi karşılayabilecek bir güce sahip değil.
İlkel tarım altyapısının, dünya tekellerinin gıda ihracatına karşı şansı yoktu. Verimsiz tarım ve kuraklık gibi ekolojik krizin sonuçları, çoktandır eskimiş bir toprak mülkiyeti düzeniyle birleşince, kırlardan herhangi bir gelecek sunmayan kentlere veya yurtdışına göç dalgaları baş gösterdi. Resmi kayıtlara göre işgal sonucunda 2020 yılına dek 2,6 milyon insan Afganistan’dan yurt dışına göç etmek zorunda kaldı. Bunlardan 2,2 milyonu komşu ülkeler İran ve Pakistan sınırlarını aşarken, sadece ülke içinde göç eden insan sayısı da 3,4 milyonu buldu. Ve Taliban’ın iktidarı ele geçirişiyle yüz binler, bu göç kervanına katıldı. Bilindiği gibi göçten en fazla etkilenenlerin başında kadın ve çocuklar geliyor. Mülteci kadın ve çocuklar, psikolojik, ekonomik, cinsel çok boyutlu tehlikelerle karşı karşıya. Üstelik bütün bunlar, dünyayı sarsan Covid 19 pandemisi süresince de devam etti. Sağlık sisteminin bu kadar yetersiz olduğu ülkede milyonlarca insan salgınla boğuştu, binlerce insan öldü.
ABD kentlerde işgali sürdürmek için savaş ağalarıyla işbirliği yaparak toplumsal dayanak yaratmaya çalıştı. Fakat inşa ettiği kukla rejimi altında 2019 yılındaki son cumhurbaşkanlığı seçiminde, 2014 yılındaki 8 milyon seçmene kıyasla sadece 2 milyon seçmen oy kullanarak rejimin toplumsal dayanağının olmadığını göstermiş oldu. Bu siyasi yönetim altında, kadın ve çocuklara yönelik cinsel şiddet de yayıldı. İşgalciler, yerel müttefiklerinin kullandıkları seks köleleri ve çocuklara yönelik cinsel saldırılara göz yumdukları gibi, kendileri de cinsel işkence ve şiddetin failleri oldular. Afganistan’da konumlanan NATO ordularına geniş bir seks endüstrisi inşa edildi. Savaş ağalarının köle olarak tuttuğu Bachibaza (dansöz erkekler) adı verilen ve cinsel saldırıya uğrayan çocuklar ise görmezden gelindi. İşgalin kanunsuzluğu altında çocuklarının cinsel işkenceye uğramasına karşı direnen aileler cezalandırıldı, kimi örneklerde katledildi. Yukarıda bazı verilerle tarif edilen bu tabloda, Afganistan’da intihar edenlerin yüzde 80’ini kadınların oluşturması da şaşırtıcı değil.
Artık 2 milyar dolar maliyetindeki savaş ve işgalin devamı için, ABD’nin Çin’e karşı Pasifik bölgesinde yeni bir savaş filosuna öncelik verdiği koşullarda, ABD için bile taşınamaz büyük bir mali yük getiriyordu. Dolaysıyla başarısızlığa mahkum olan bu işgalden hızlıca kurtulmak gerekiyordu. Böylece ABD’nin uzun dönemdir planlamış olduğu geri çekilişi, kadın adına verilen yüce taahhütlerin hızlıca çöpe atılmasıyla tamamlanmış oldu. Daha 10 yıl önce bugün ABD Cumhurbaşkanı Joe Biden henüz başkan yardımcısıyken, Afganistan’daki çıkmaza dair Pakistan ve Afganistan baş danışmanı Richard Holbrooke ile yaptığı bir görüşmede, askeri gücünün geri çekme ihtiyacını şu eril dilli ifadelerle belirtmişti; “Siktir et. Bunlar için endişelenmemize gerek yok. Vietnam’da bunu yaptık. Nixon ve Kissinger’ın yanlarına kâr kaldı.”
İşgalin sonuyla birlikte ABD’nin Afganistan’da kurduğu işbirlikçi hükumet ve ordusu da olduğu gibi dağıldı. Afganistan Cumhurbaşkanı Gani, para dolu uçakla ülkeden kaçarken hükümet ordusunun Taliban’a karşı koyacağı bir kuvveti yoktu. Nihayet, Taliban onlardan kayda değer bir “direnişle” karşılaşmadı.

Kadın Düşmanı Taliban*

NATO bombardımanları, emperyalist işgale karşı yoğun bir tepkiye ve Amerikalılara karşı nefrete dönüşse de cihatçı, cinsiyetçi ve ırkçı Taliban’a kitlesel bir akımı sağlamadı, etkisi şeriat kanunlarını benimseyen ayrıca savaştan en fazla etkilenen kırsal bölgelerle sınırlı kaldı.
Taliban’ın yeniden ilerleyişi hızlıydı, İslam Emirliği’nin ilanıyla kendisini yeniden örgütlemek için zamana ihtiyacı vardı. Uluslararası meşruluğu sağlamak için basına verdiği ilk demeçlerde koyun postuna bürünerek şeriat çerçevesinde kadın haklarına saygı duyulacağını vadederek niyetlerini açığa vuruyordu. İslami Şeriat’ın kadınlara tanıdığı haklar, erkeğe hizmet etmekten ve tabi olmaktan başka bir şey değil. Taliban’ın 1996-2001 arası ilk diktatörlük dönemindeki pratiklerinden ve iktidarı yeniden alırken işledikleri suçlardan kadınlara ne kadar hak tanıyacakları anlaşılıyor. Taliban’ın kurumsallaşmış erkek egemen değer yargıları ve aygıtları, Peştun milliyetçiliğine dayalı namus kodları kadınların yaşamını doğrudan hedef alıyor. Taliban’ın yeniden iktidara gelmesi, kadınların Afganistan’da mücadeleyle kazandıkları politik, ekonomik ve sosyal hakların kaybı demektir. Kuşkusuz Taliban, siyasal islamın faşist temsilcilerindendir ve kadınlara karşı beslediği nefret, kadın özgürlüğüne dönük büyük darbeleri de beraberinde getirecek. Daha bugünden toplumun bütün alanları kadınlara kapatılmaya başlandı. Toplumsal istikrarı sağlamak adına kadınlar, erkeğin ve evin köleliğine mahkum ediliyor. Varlığı bir doğum makinesi misyonuna indirgenen kadının tek başına sokağa çıkması, bedensel özerklik hakları, toplumsal yaşama katılımı gibi hakları baştan reddediliyor. Ancak toplumsal düzen için ihtiyaç duydukları insan gücünü salt erkekle karşılayamayacak ölçüde ve alanlarda kadına sınırlı görev verilecek. Taliban savaşçılarıyla evlenmeye zorlanan kadınlar, çocuk yaşta evlilikler ve çocuk ebeveynliği, 12 yaş üstü kız çocukların okula gitmesinin engellenmesi Taliban’ın kadın düşmanlığının önemli başlıklardan birkaçı. Toplumsal cinsiyet ayrımı üst boyutlara ulaştırılıyor. LGBTİ+’lara yaşam hakkı dahi tanınmıyor.
Taliban’ın attığı ilk somut adımlar, bu anlamda bekleniyordu. Yaptığı ilk şeylerden biri kadın bakanlığını, namus polisliği yapan ‘İyiliğe Davet ve Kötülükten Sakınma Bakanlığı’na dönüştürmek oldu. Namus polisleriyle büyük ölçüde dans ve müziği yasakladı. Gündelik hayatta sakalların uzunluğunu, giysileri, mahremiyeti (kadınların ev dışına çıkma izni, genelde sadece baba, eş ve erkek kardeşleri eşliğinde gerçekleşiyor) denetliyor ve ihlalleri cezalandırıyor.
Her türlü direnişi büyük zorbalıkla ezmeye yönelen Taliban diktatörlüğü altında kadınların hayatı tehlikede ve öncü kadınlar ancak büyük zorlukları aşarak ilerleyebilirler.
Taliban iktidarı bu zorbalıkla istikrarı sağlamaya çalışırken ABD, Rusya ve Çin emperyalistleri, Pakistan despotik faşist devleti ve sömürgeci Türk faşist devleti, hızlıca bölgeyi etkileyen yeni duruma adapte olmak adına ilişkileri güvenceye almaya girişmişler bile. Faşist şef Erdoğan emperyalist ABD ve NATO’ya hoş görünmek için Kabil havaalanının işletmesini kapmaya çalışırken, Taliban ile dünya görüşlerinin aynı olduğunu itiraf etti. Aynı kadın düşmanı politik islamcı soydan geliyorlar.
İkinci İslami Emirliği’ni inşa ederken Taliban için geçiş döneminin yoğun baskı ve zulümle stabilize olacağı beklentisi nafiledir. Her ne kadar emperyalistler ve faşistler Taliban düzenini kabul edeceğini gösterse de bir yandan gerici cepheden Taliban’a rakip IŞİD-Horasan saldırılarına devam edecek, ayrıca Taliban karşıtı ülkede geri kalan eski ordu ve hükumet mensupları uygun koşullarda Taliban’a darbe indirme yollarını arayacaklar. İlerici cepheden ise emekçi halkların, özellikle kadınların özgürlük tutkusu sönmeyecek. Bu tutku yeni arayışları da filizlendirecek, çünkü kadınlar Taliban’ı asla kabul etmeyecek.

Direniş Perspektifi

Dört suikast girişimine maruz kalan eski Afgan parlamenter ve kadın hakları savunucusu Malalai Joya, Taliban’a kadar süreci özetleyerek; ABD emperyalizminin ülkeden çıkışını özgürlüğün zorunlu bir ön koşulu olarak vurguladı: “Amerikalılar Taliban’ın barbar rejiminin yerine vahşi savaş ağalarının rejimini koydu ve ardından, Taliban’ın doğası hiç değişmemiş olmasına rağmen, Taliban ile müzakere etmeye başladı. Amerikalılar bomba attı, doğayı kirletti, sistemi daha da yozlaştırdı. Afgan halkını hiçbir zaman dert etmediler.”
Sahiden, Afganistan halklarının özgürlüğü için NATO işgalcilerinin çekip gitmeleri zorunlu bir ön koşuldu, fakat faşist Taliban iktidarına alan açtı. On yıllardır savaş halinde olan Afganistan’da, işgalden sonra siyasi mücadelenin koşulları zorlaştı. Şimdi Taliban diktatörlüğü altında mücadele koşulları daha da ağırlaşacak.
Dün de olduğu gibi Taliban altında başlayan yeni dönemde de Afganistan’da kadınlar kurtuluşa ancak kendi özgürlük mücadeleleriyle kavuşabilir. Peştular, Hazaralar, Aymaklar, Beluçlar, Tacikler, Özbekler, Kalaşlar ve diğer Afganistan halkları da özgürlük için birleşik bir mücadeleyle ilerleyebilir. Kadınlar kendi talepleriyle olduğu gibi genel taleplerle de halkların mücadelesinin itici gücü olma potansiyeli taşıyor. Doğrudan cins çarpışmasını körükleyen Taliban’a karşı ilk tepkilerin kadınlardan gelmesi oldukça anlamlı. Taliban’ın 15 Ağustos’ta Kabil’i ele geçirirken, 5 kişilik bir öncü genç kadın grubu, cumhurbaşkanlığı sarayına yürürken “Varız, Afganistan’ın yarısıyız, bizi örtmeyin, bize dokunmayın, bizi destekleyin” sloganları attılar. Küçük eylem olmasına rağmen Taliban’ın eyleme karşı tavrı ve saldırganlığı eylemin sarsıcı bir etkisi olduğunu gösterdi. Kadınlar değişik gün ve kentlerde eylemlere devam ederken, “Tek cinsli kent kokuyor”, “Her düzeyde siyasete katılacağız”, “Kadınlar geri çekilmeyin!” ,“Haklarımızı verin ya da mücadeleye devam edeceğiz”, “Kadın hakları ihlali insan hakları ihlalidir” yazılı dövizler tuttu. Taliban yoğun saldırılar ve eylem yasaklarıyla bu ilk direnişleri ezmeye çalıştı. Bütün bu sokak gösterilerinin, büyük bedeller vermeyi göze alan kadınlar tarafından yapıldığını vurgulamadan geçmeyelim. Öncü tarzda yapılan bu eylemler bir özgürlük haykırışı niteliğinde ve faşist politik islamcılığa karşı direnişe geçme vakti geldiğini gösteriyor.
Afganistan devrimci ve demokratik hareketin savaş ve işgal döneminin ardındaki genel zayıflığı, kadın özgürlük mücadelesinin en büyük dezavantajıdır ancak devrimci ve demokrat güçlerin Taliban karşısında yaptığı açıklamalar mücadele kararlılığının göstergesidir. Geçmişte siyasi etki gücü azımsanmayacak Afganistan Komünist Partisi (Maoist), yayınladığı bir açıklamada mücadeleye çağrı yaparak “Afganistan Komünist Partisi halk ve devrimci ulusal direniş savaşının kurulmasına geçmek için çok çalışıyor” diye belirtti. Bir diğer ilerici kuvvet olarak Afganistan Dayanışma Partisi (Hambastagi) her ne olursa olsun ülkede kalacağını ve mücadeleye devam edeceğini duyurdu. Afganistan Devrimci Kadın Örgütü (RAWA), Hambastagi’yle ilişkili bir başka antiemperyalist kuvvet ve kadın özgürlük mücadelesinin öncü ve istikrarlı dayanağıdır. ABD’li gazeteci Sonali Kolhatkar’ın RAWA ile 21 Ağustos 2021 tarihinde yaptığı bir söyleşide, RAWA temsilcisi Afganistan’da kadınların mücadelesini şöyle tarif etti: Direnmek insanın doğasında var, tarih buna tanıklık eder… Hiçbir baskının, zorbalığın ve şiddetin direnişi durduramadığını gördük. Kadınlarımız artık zincire vurulmayacak. Taliban başkenti ele geçirdikten hemen sonra, bir grup genç kadın, Kabil’in duvarlarına şu yazılamaları yaptı: Kahrolsun Taliban! Kadınlarımız artık politik bilince sahip ve 20 yıl önce kabul ettiklerinin aksine Burka altında yaşamayı kabul etmiyorlar artık. Güvenlikli çalışmanın yollarını bularak mücadelemizi sürdüreceğiz.”
Taliban altında kadın özgürlük mücadelesi Afganistan’da illegal koşullar altında yürütülmesi gerektiği gibi, geniş kadın kitlelerini kırda ve kentte seferber etmek için, dönemin zorluklarına boyun eğmeden değişik örgütlenme biçimleri bulunması lazım. Taliban siyah burkaları kadınların üstüne geçirirken, o peçelerin altında direniş hücreleri, gizli kadın hücreleri, mücadele ağları, düşmanın ulaşamayacağı evlerde, mahallelerde ve artık kadınların ulaşabildiği bütün alanlarda sürdürülmelidir. Kadınların üzerine çöktürülen karanlık böyle yırtılır. Tıpkı bugünden kadın öğrenciler kendi derslerini büyük tehlike altında gizli kanallardan, internet üzerinden örgütledikleri gibi, mücadelenin bütün alanlarında kadınlar kendilerine gizli ve etkin bir yol bulacaklardır.
Öncüler mücadelenin yeni yollarını ararken, Afganistan’lı kadınların direnişleri ne düzeyde olursa olsun, onların direnişi enternasyonalist devrimci mücadelenin süreğen gündemi olmalı, bu anlamda etkili dayanışma örgütlenmelidir. Bu anlamda Taliban’ın hemen ardından İran, Irak, Pakistan, Hindistan, Avrupa, Kanada, ABD, Türkiye ve Hong Kong’dan kadınların dayanışmalarını sokaklara taşıması ve Taliban’ın tanınmaması için kendi hükümetlerine baskı yapmaları yol göstericiydi. Dahası Taliban’ın dışında ABD ve NATO’nun işledikleri suçlara karşı bir uluslararası adalet mahkemesi kurulması talep edildi. Bunların dışında mültecilerle dayanışma ve onları ırkçı saldırılara karşı savunma görevi de dünya kadınlarının önünde duruyor. Ancak böyle bir küresel bakışla kadın özgürlük mücadelesi güçlenir.
Afganistan savaşında kadın özgürlük mücadelesi için bazı temel sonuçlar çıkarılabilir. Her şeyden önce Afganistan’da kadın özgürlüğü emperyalist saldırganlığın gerekçesi yapıldı, ancak gerek askeri, gerek insani yardım kuruluşları yoluyla yapılan emperyalist müdahaleler asla kadınların kurtuluşuna yaramadı, yaramayacak. Aksine erkek egemenlikle bütünselleşmiş emperyalizm hala kadınların baş düşmanı, emekçi halkların ve kadınların kendi kaderini tayin etme hakkının önündeki temel engellerden biri. Dolayısıyla kaçınılmaz olarak kadın özgürlük mücadelesinin, antiemperyalizmi ve antisömürgeciliği içinde barındırması gerekiyor. Ve kadınlar ancak özgürlük isteyen bütün kesimlerle cepheleşince başarıya ulaşabilirler.
Bir diğer temel ders ise askeri örgütlenmede kadının yeri. Süreğen savaş halinde Afganistanlı kadınların kendi askeri öz örgütlülüğü ve öz savunmasının varoluşsal bir ihtiyaç olduğu tartışma götürmez. Bunun yokluğunda Afganistan gibi yoğun militarize olmuş ülkelerde zor aygıtları ve araçları kendi elinde biriktiren erkek, bunları dolaysız biçimde kadın cinsine yöneltir. Fakat kadın özgürlük mücadelesi artık yeni bir çağa girdi. Kadın düşmanı DAİŞ’e karşı kahramanca savaşan bir YPJ kadın ordusu gerçeği var. Ve 2018 yılında çıkan “I am Revolution” belgeselinde Hambastagi parti sözcüsü Selay Ghaffer, bütün dünyanın kadınlarına armağan olan bu kazanıma dair şu bakış açısını paylaşmıştı: “Eğer Kürt kadınlar IŞİD’e karşı silahlanarak savaşabiliyorlarsa, biz de zamanı geldiğinde silahlanmaya hazır olup savaşmalıyız.” Hambastagi sözcüsü bu açıklamayla mücadelenin zor araçlara dayalı sürdürmenin görüş açısını belirtmiş oldu. YPJ ise Taliban’ın iktidarı ele almasının ardından 18 Ağustos 2021’de yaptığı bir açıklamada; Afganistanlı kız kardeşlerine Taliban zulmüne karşı dayanışma duygularını iletirken, IŞİD ve sömürgeci Türk devletine karşı savaşan kendileri gibi Afganistanlı kadınlara örgütlülüklerini ve savaşımlarını güçlendirme çağrısı yaptı. Erkek egemen Taliban düzeni ancak silahlı zor yoluyla ayakta durabilirken, kadınlar kendi yolunu ancak örgütlü zor ile açabilirler.
Medyanews sitesinde yayınlanan bir söyleşide Almanya’da bulunan Hambastagi üyesi Lida Ahmed, Kürt kadınların öncülüğünde kurulan YPJ’den çok şey öğrendiklerini vurgulayarak şunu söyledi; “2001’deki ABD işgalinden hemen ardından, Rojava’dan bile önce, işgalin bizim için hiçbir şey değiştirmeyeceğini biliyorduk, çünkü değişim halk tarafından mücadeleyle kazanılmalı. Kalacağız, yeraltına geçerek örgütleneceğiz ve mücadele edeceğiz, ancak henüz silahlarla değil çünkü bu zor bir iş.”
Evet, bu zor bir iş, fakat enternasyonal kadın hareketi zoru başarmanın yolunu Rojava örneğinde en güzel biçimde görmüş oldu. Afganistanlı kadınlar henüz kendi silahlı direnişlerini verme düzeyinden çok uzak olsalar da**, bu örnek hem direnen kadınları korumak için, hem mücadeleyi örgütlemek için, hem silahlı direniş için bir başlangıç noktası olabilir. Kadınların Afganistan’da kendilerine ne yönde yol açacağı görülecek. Taliban diktatörlüğü altında kadın özgürlük mücadelesi, değişik biçimlerde, kadınların en temel hakları uğruna büyük bedellerle karşılık bulacaktır. Afganistanlı kadınların en büyük dayanakları ise, kadınların öncülüğünde dünya halklarının onları mücadelelerinde yalnız bırakmamaları ve bölgesel düzlemde her cepheden erkek egemen kapitalist düzeninin istikrarını bozacak mücadeleler yürütmeleridir.

* Afganistan, Soğuk Savaş döneminde iki kampın karşı karşıya geldiği önemli cephelerden biriydi. ABD’nin eski Milli Güvenlik Danışmanı ve koyu antikomünist Zbigniew Brzezinsi, 1980’li yıllardaki mücahitlerin eğitimi ve donanımına dair “Artık Sovyetlere kendi Vietnam’ını hazırlama imkanına kavuştuk” demişti. “Yeşil Kuşak” projesi kapsamında 100.000 islamcı CIA ve M16 kamplarında Sovyetler Birliği’ne karşı eğitildi. Mücahitlerin devamcıları Taliban, esasen ABD’nin bölgesel jeostratejisinin ürünüdürler. ABD çıkarlarına göre kimi zaman araçsallaştırdığı, kimi zaman savaş ilan ettiği, şimdi ise diplomasi yaptığı Taliban’ı artık politik aktör olarak muhatap alıyor ve Afgan kadınlara uygulanan zulmü bir kenara atıyor.
**Her ne kadar Taliban’a karşı yüzlerce kadının, silahlarıyla Ghor kent merkezinde gösteri düzenlemesi heyecan uyandırsa da, Lida Ahmed’den, bu görsellerin hükumet görevlileri tarafından örgütlenen bir şov ve gerçek silahlı direniş ile bağı olmayan kadınların verdiği pozlar olduğunu öğrenmiş olduk.

Kaynakça:

Sisters doing it for themselves: Afghan and Kurdish women


https://www.greenleft.org.au/content/malalai-joya-we-need-aid-not-war-machines
https://georgewbush-whitehouse.archives.gov/news/releases/2001/11/20011117.html
https://ozgurgelecek30.net/afganistan-komunist-maoist-partisi-mevcut-duruma-iliskin-aciklama-yapti/
http://www.hambastagi.org/new/en/statement/2753-the-nefarious-deal-with-taliban-and-the-release-of-thousands-of-taliban-viruses-is-a-national-treason.html
https://www.dailymail.co.uk/news/article-9901577/F-k-Biden-told-Obamas-special-representative-Afghanistan-obligations.html

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir