Karmaşık Bir Olgu Olarak Psikolojik Şiddet / Sezin Uçar

Toplumsal ilişkilerdeki değişim, gelişim ve daha da önemlisi kadın özgürlük mücadelesinin erkek egemen şiddet karşısındaki bilinç ve eylem bakımından kat ettiği yol, kadına yönelik şiddetle mücadele yöntemlerini geliştirdiği gibi bu şiddet türlerini ve tanımlarını da değiştiriyor, çeşitlendiriyor ve geliştiriyor. Kadına yönelik şiddetin türleri daha özelde de psikolojik şiddet, bu başlık altında tanımlanabilecek başkaca şiddet çeşitleri, teorik ve akademik düzlemde tartışmaların ve çalışmaların konusu olmaya devam ediyor.

Psikolojik şiddet yerine günlük yaşamda duygusal şiddet, duygusal istismar ya da psikolojik istismar kavramları da kullanılıyor. Şiddet ve istismar kelime anlamı itibariyle birbirinden farklı kavramlar olmakla birlikte zaman içerisinde birbirlerinden oldukça farklı anlamlar edinmişlerdir. Ancak her iki kavram da bu bahiste aynı anlama gelecek şekilde kullanılıyor. Kimi yanılgıları gidermek adına söyleyecek olursak; istismar daha hafif, şiddet daha ağır bir davranışı isimlendirmek için kullanılmıyor. Davranışın sürekliliği, çeşitliliği ya da bu davranışın failinin yaptığının ne kadar farkında olup olmaması da isimlendirme bakımından bir farklılık yaratmıyor. Gerek toplumsal yaşam içerisinde gerekse de bilimsel çalışmalar içerisinde duygusal istismar, duygusal şiddet, psikolojik istismar ve psikolojik şiddet aynı anlama gelmek üzere kullanılıyor.

Kadın özgürlük mücadelesinin tüm özneleri; kadına yönelik şiddet konusundaki mevcut politikalarını derinleştirme ihtiyacı duyuyor. Kadın devriminin toplumsal devrimle iç içe gelişeceğini öngören dolayısıyla karma örgütlenmeyi esas alan siyasetler ise ayrıca kolektif ortamlardaki erkek egemenlikle iç mücadele konusunda daha hızlı adımlar atmaya gereksinim duyuyor. Özcesi psikolojik şiddet; tüm toplumsal öznelerin tartıştığı, üzerine politika yapma ve tutum belirleme ihtiyacı duyduğu, pek çok bağlamı olan güncel bir konu.

Kadına yönelik tüm şiddet türlerinin, cinsler arasındaki eşitsizlikten kaynaklandığı; bu eşitsizlik dolayımı ile yaşanan şiddeti koşullayan olgunun ise toplumsal cinsiyeti oluşturan erkek egemenliği olduğunu söyleyebiliriz. Şiddet, kadını kontrol altında tutmak amacıyla varlık gösterirken, aynı zamanda şiddetin tüm biçimleriyle kadının özgüvenini örselemek,  kendisini değersiz ve güçsüz hissetmesini sağlamak amaçlanmaktadır.

Şiddetin yaşanma biçimi ise ataerkinin yaşanış biçimine göre değişkenlik göstermektedir. Ataerkil sistem, zaman ve mekân farklı olsa da kadına dönük şiddeti örgütlü-sistematik olarak sürdürmüştür. Feodal ataerkil toplumda burun, kulak kesme ve can alma şeklinde uygulanan şiddet, kadını bedeninden utanacak bir hale getirerek kendisini değersiz hissetmesini sağlarken, modern ataerkil toplumlarda fiziksel şiddete ekonomik ve özellikle psikolojik şiddetin eklenmesiyle kadınların hayatı, bedeni ve kararları denetim altına alınmaktadır.

Diğer şiddet türlerine nazaran tanımlanması daha kolay olan fiziksel şiddet, uygulayan-fiziksel şiddete maruz kalan bakımından da anlaşılmasında zor olmayan bir şiddet türüyken; psikolojik şiddette ise fiziksel şiddet parametrelerinin yokluğu nedeniyle aynı belirlilik ve farkındalıktan bahsetmek oldukça güçtür. Tanımlanmasındaki yöntem farklılıklarından tutalım da, toplumsal yaşamdaki sayısız eşitsiz ilişkilenmeler içerisinde hissedilmesi, adının konulması daha zor, maruz kalanın sosyal-sınıfsal farklılıkları, geçmiş yaşantısı ve toplumsal özgülük bilincine göre etkilenme düzeyi daha çeşitli ve tüm bunların dolayısı ile mücadele yöntemleri ise daha komplekstir.

Tüm şiddet biçimleri toplumsal eşitsizlikten kaynağını aldığı için psikolojik şiddet ya da psikolojik şiddet ile iç içe geçen ekonomik şiddet, sadece cins eşitsizliği karşısında ezilen cinse yönelmiş şiddet türleri değildir. Eşitsiz ilişkilenme biçimlerinin olduğu toplumsal yaşamın her anında psikolojik şiddetin farklı biçimleriyle karşılaşırız. Aynı zamanda pek çok şiddet türü psikolojik şiddetin alt başlığı olarak tanımlanabileceği gibi psikolojik şiddet diğer şiddet türleriyle iç içe de geçebilir. Ekonomik şiddet, cinsel şiddet, dijital şiddet ya da flört şiddeti buna örnek olarak verilebilir. Örneğin bu durum çalışma yaşamında, hiyerarşik ilişkilere bağlı olarak -elbette ezilen cins kimliği de buna bir faktör- mobbing ismiyle karşımıza çıkar. Ayrıca cinsiyet kimliği, cinsel yönelim bakımından eşitsizlik ve heteronormatif ilişkiler LGBTİ+’lara dönük daha özel bir şiddet biçimi olarak tanımlanmayı hak eder. Ya da yaş bakımından toplum içerisindeki en yaşlı bireyin hiyerarşik anlamda en üst düzeyde bulunması ve bu kişinin iradesine tabiyet anlamına gelen, siyasi bir yönetim biçimini ifade etmenin yanında sosyolojik bir olgu olan gerontokrasi de ataerkil bir toplumda ezilen cinse dönük psikolojik şiddetin bir biçimi olarak karşımıza çıkabilir.

Bu hiyerarşik ilişkiler içinde; kadının kadına, erkeğin kadına, erkeğin erkeğe, işverenin işçiye, yaşça büyük olanın küçük olana, heteroseksüelin LGBTİ+ya, bir LGBTİ+’nın başka bir LGBTİ+’ya, ebeveynin çocuğa, eğitimcinin öğrenciye, yöneticinin yönetilene -listeyi çeşitlendirmek mümkün- uyguladığı çok çeşitli psikolojik şiddet biçimleri olabilir. Ancak bu yazı; cins eşitsizliğinden kaynağını alan kadına dönük psikolojik şiddete odaklanacak, psikolojik şiddet karşısında kadının özne olarak konumlanma ve güçlenme sorununa doğru derinleşmeye çalışacaktır.

Psikolojik şiddete etki eden bu kadar çeşitli olguya rağmen, objektif ve genel tanımlar yapmaya, bunu yaparken de kadın özgürlük mücadelesinin edindiği bilinci referans almaya ve bilimsel verilerden uzaklaşmamaya çalışarak başlayalım.

Psikolojik Şiddetin Tanımı ve Çeşitleri

Duygusal güç veya ihtiyaçların, kadını kontrol etmek, denetlemek, küçük düşürmek, aşağılamak, cezalandırmak amacıyla şiddet aracı olarak kullanılması olarak tanımlanabilir. Psikolojik şiddetin hangi davranış biçimlerinde sirayet ettiğini görebilmek için en yaygın görülen biçimlerini şöyle somutlayabiliriz:

Duygusal ihtiyaçların (sevgi, ilgi, destek, değer vb.) kontrol sağlamak için keyfi şekilde karşılanması veya karşılanmaması, istediklerini yaptırmak için cezalandırıcı, küçük düşürücü, yaralayıcı, tehdit edici davranış ve tutumlar sergilemek, duygu sömürüsü yapmak, suçlu hissettirmek, utandırmak, küsmek, surat asmak, alay etmek, küfür ve hakaret etmek, kıskançlık yapmak, kiminle ne yaptığını, ne giydiğini karşı tarafı düşündüğünü ifade eden sözler ve davranışlarla denetlemek, sosyal ilişkilerini kontrol altında tutmaya çalışmak, beceri ve yetilerini küçümsemek, karar mekanizmalarına dahil etmemek, bireysel haklarını yok saymak, yaptıklarını sürekli eleştirmek ve kendisini akılsız, aciz, yetersiz, beceriksiz, zayıf, muhtaç ve bağımlı hissettirmek, yalnızlaştırmak; ailesi veya arkadaşları başta olmak üzere yakınlarından fiziksel veya duygusal olarak uzaklaştırmaya çalışmak, maddi ve manevi destek alabileceği bütün kişiler ve kuruluşlarla arasını bozmak ve bunlara ulaşımını engellemek; sevilmediğini, istenmediğini söylemek, hasta, sorunlu ya da deli olduğunu hissettirmek kişiliği, fiziksel görüntüsü, ailesi vb. ile ilgili hakaret etmek, gerçekleştirilmesi imkansız taleplerde bulunmak, yerine getirildiğinde ise talepleri değiştirmek, ne düşündüğünü, ne hissettiğini, ne istediğini, onun için neyin iyi olduğunu kadın adına tanımlamak, onun adına kararlar almak, kadının sahip olduğu evcil hayvanlara, kadını cezalandırmak ve kontrol etmek amacıyla şiddet uygulamak, çocukları suçlu hissettirmek için kullanmak, çocukların kaçırılacağı, gösterilmeyeceği, elinden alınacağına ilişkin tehditler savurmak; çocuklara şiddet uygulamak.

Yakın dönem bilimsel araştırmalar, kadına yönelik psikolojik şiddeti; hükmetme-yalıtma ve duygusal-sözel şiddet olarak iki ana eksende ele almıştır. Kadın özgürlük literatüründe ise psikolojik şiddetin türleri olarak isimlendirmeler oldukça çeşitlidir. Daha sık karşılaşılan biçimlerin arasından bazı kavramlara yer vermeyi faydalı buluyoruz.

Manterrupting: Man (erkek) ve interrupt (araya girmek, sözünü kesmek) sözcüklerinin karışımı. Bir kadının sözünün bir erkek tarafından gereksiz biçimde kesilmesi.

Mansplaining: Man (erkek) ve explain (açıklamak) sözcüklerinin karışımı. Bir erkeğin bir kadına bir şeyi üsttenci bir şekilde açıklaması ve bunu kadının görüşlerini hiç dikkate almadığını gösterir şekilde genellikle cümlesini yarıda keserek yapması. Ya da kadının sözünü, açıklama gerektirmeyen bir şeyi açıklamak için kesmesi. Bu eylemlerde, erkek bir konuda kadından daha fazla şey bildiğini varsayar. Açüklamak, erkeklemek vb şekilde Türkçe çevirileri de bulunuyor.

Ghosting: Hayalet olma ya da hayalet yapma. Kişinin flört ettiği kişiyi bir anda yok sayması ya da onun tarafından yok sayılması. Sevgiliden hiçbir açıklama yapılmadan ansızın ayrılma durumu, ilişkilerde beklenmedik bir şekilde ortadan kaybolan partnerler için kullanılıyor.

Gaslighting: Genellikle kadınların kendilerine zarar veren ilişkilerini romantize etmelerine yol açan psikolojik manipülasyon tekniklerinden biri. Gaslighting, bir kişinin, bir başkasının gerçekliğinin üstüne başka bir gerçeklik yazmaya kalkışmasıdır. Burada amaç, kişinin zamanla kendinden şüphe etmesini sağlamaktır. Mesela olmuş bir olayı reddetmek ya da olmamış/ garip olayları sunmak. Bu kavram, daha sonra filmi de çekilen 1938 tarihli Gas Light (Gaz Lambası) adlı bir tiyatro oyunundan türetilmiş. Gas Light, evdeki gaz lambasının ayarını sürekli kısıp bunu reddederek kadına psikolojik şiddet uygulayan bir erkek sevgilinin söz konusu olduğu bir oyundur.

Hepeating: He ve repeat (tekrarlamak) karışımı sözcük. Bir kadın söylediğinde hiç dikkat çekmeyen, görmezden gelinen bir fikrin, biraz sonra aynısının bir erkek meslektaşı tarafından söylendiğinde övgüler alması ve erkeğin bunu kabul ederek üstüne konması.

Tüm bunlar sosyal siyasal yaşam bağlamında eğitim, çalışma ve aile yaşamı içerisinde sıkça karşılaşılan davranış biçimleri. Örgütlü mücadele içerisinde yer alan erkeklerin ya da kadın özgürlük mücadelesi çizgisi ile buluşma iddiası taşımasa da asgari demokratik ve eşitlikçi ilişkilenme bağlamında konumlanan erkeklerin de psikolojik şiddet uygulamayacağını varsaymak psikolojik şiddeti nedenlerinden bağımsız ele alıp bu tartışmada idealist düşünmek anlamına gelir. Pekala, örgütlü politik mücadeleyi seçmiş ezen cinse mensup erkekler de psikolojik şiddet uygulayabilir, tersinden politik örgütlü mücadele içerisindeki bir kadın da psikolojik şiddete maruz kalabilir. Sosyalist mücadele ortamı; erkek egemen değer yargılarından bütünüyle azade bir vaha olmadığı gibi, örgütlü mücadeleye adım atmakla toplumsal kadınlık ve toplumsal erkeklik rollerinin bir çırpıda terk edilmeyeceği, terkedilse bile geri düşüşlerin- geri dönüşlerin yaşanabileceği de diyalektiğin yasalarıyla ortadadır. Bu noktada kritik olan kadının kişisel ve kolektif olarak bu psikolojik şiddet olgusuyla hangi temelde ilişkilendiğidir.

Ataerkil toplumsal yaşam içerisinde yaşanan duygusal ilişkiler; ister evlilik, ister sevgililik, ister flört isterse de yalnızca sekse dayalı birliktelikler ya da -popüler kültürden alıntılayarak kullanacak olursak-takılma şeklinde yaşansın, mutlak eşitlikçi biçimde yaşanamayacağı ve doğallığında cins çelişkisinin yarattığı gerilimin bu ilişkileniş biçimlerini doğrudan etkileyeceği gözden kaçırılmamalıdır. Ancak bu durum psikolojik şiddeti makul görmek, anlaşılır kılmak ya da mazur görmek anlamına gelmemelidir. Bu gerçekliği yadsımadan, bunu değiştirmenin yöntemlerine odaklanmak gerekmektedir.

Riskleri ve Olanakları Doğru Analiz Edebilmek Konuyu Dinamik Ele Alabilmek Kadar Önemli

Psikolojik şiddeti tanımlarken ve bununla mücadele etmeye çalışırken, tartışmamızda olanakları ve riskleri çok yönlü bir görüş açısı ile ele almamızı gerektiren iki temel konu vardır.

Yukarıda ayrıntısı ile ele aldığımız psikolojik şiddet türlerini bu biçimiyle kavramsallaştırmak; davranışın adının konulması, maruz kalan kadınlarda bir bilinç, farkındalık yaratması ve psikolojik şiddet türünü mücadelesi verilecek konu derekesine çıkartabilmek bakımından oldukça önemlidir. Ancak ezilen cins tarafından maruz kaldığımız rahatsız edici her davranışı psikolojik şiddet olarak tanımlama ve dolayısıyla suç ve ceza diyalektiği içerisinde ele alma eğilimi ne kadar doğrudur? Daha doğru bir soruyla bu eğilim içerisinde olmak kadın özgürlük mücadelesi bakımından nasıl riskler barındırmaktadır?

Birincisi ezen cinsten yönelen rahatsız olduğumuz her davranışı şiddet olarak tanımlamak, -psikolojik şiddeti sürekli genişleyen ve değişen bir olgu olarak kavramsallaştırmak – daha yüksek bir derekedeki şiddet biçimlerine dönük bilincin silikleştirilmesi, flulaştırılması riskini içinde barındırabilmektedir.

Psikolojik şiddetin sınırlarını bu denli genişletmek, dahası her psikolojik şiddet olgusunu tamamıyla suç ve ceza denkleminde tartışmak ise; günlük yaşam içerisinde onlarca erkek egemen davranışı soruşturma konusu olarak ele almak gibi bir karmaşayı beraberinde getirir. Daha ötesi psikolojik şiddete maruz kalan kadınların kendi yaşamları üzerinde söz sahibi olan birer özne olma gerçekliğini geri plana itebilir. Hâlbuki psikolojik şiddete maruz kalan kadının hem anda hem de bütünde bu şiddete itiraz etme, şiddet karşısında kendini savunma, şiddet uygulayanı mahkûm etme ve sayısız biçimde şiddet karşısında özneleşme hali mümkündür. Tüm bu ihtimalleri dıştalamak, niyetten bağımsız olarak kadını nesneleştirme riskini beraberinde getirebilir. Bu elbette tüm bunları ne şekilde kadın özgürlük politikasının konusu haline getireceğimizle ve neyi ideolojik mücadele konusu olarak önceleyeceğimizle de doğrudan ilintilidir.

Psikolojik şiddet olgusunda bir diğer tartışmalı konu -benzer bir tartışma cinsel şiddet için de yapılabilir- bir davranışın şiddet olup olmadığına bu davranışa maruz kalan kadının ne isim verdiğinin de etken olmasıdır. Elbette bir davranışı tanımlamada, bu davranışın yöneldiği, bu davranışa maruz kalan kişinin ne hissettiği en temel etkendir. Burada kadının sosyal ve kültürel tercihleri, geçmiş yaşantısı ve başkaca birçok faktör duruma etki edebilecektir. Hal böyle olunca psikolojik şiddetin tanımında objektif kriterlerden uzaklaşılmış olur. Örneğin küsme ya da surat asma objektif olarak psikolojik şiddet tanımı içerisinde somut bir davranıştır. Ancak herhangi bir ilişki içerisinde bu davranışa maruz kalan bir kadın tarafından psikolojik şiddet olarak hissedilmekte ve isimlendirilmekte iken başka bir kadın böyle isimlendirip kendisini psikolojik şiddete uğramış hissetmeyebilir. Ya da bir erkek tarafından bir kadına yönelen herhangi bir cinsel davranış, bir kadın tarafından taciz olarak adlandırılırken başka bir kadın tarafından herhangi cinsel bir davranış olarak hissedilip cinsel şiddet olarak isimlendirilmeyebilir.

Olguyu, objektif-sübjektiflik dengesi bakımından daha iyi anlaşılır kılmak için örnekleri tersten verelim. Örneğin karşısındakini yok sayma ve değersiz hissettirme bir psikolojik şiddettir. Ancak her değersizlik hissi karşı tarafın davranışlarından kaynaklanmayabilir. Örneğin duygusal ilişki talebi reddedilen bir kadın; karşısındakinin davranışlarından bağımsız kendini değersiz hissedebilir ya da özgüvensizlik yaşayabilir. Objektif olarak psikolojik şiddet olarak durumu tanımlanamasa da kadın yaşadığı durumu böyle hissediyor ve isimlendiriyor olabilir. Örnekleri çoğaltmak mümkün tabi.

Şiddet Karşısında Güçlü Özgür ve Özne Olabilmek

Toplumsal kadınlık ve toplumsal erkeklikten bağımsız ele alamayacağımız duygusal şiddet konusunun üzerinde durulması gereken bir yönünü de şu soruya verdiğimiz yanıtlar oluşturuyor: Psikolojik şiddet gördüğümüz duygusal ilişkilerin içerisindeki kadınlar olarak tutumlarımız ne oluyor? Psikolojik şiddete karşı çıkmak için neler yapıyoruz? Ya da psikolojik şiddet gördüğümüz ilişkileri sonlandırmada tutukluk yaşıyor muyuz? Elbette bu sorular için reçetelerimiz yok. Zaten reçete vermek de doğru bir yöntem olmaz. Ama kadın özgürlük mücadelesinin içerisinde nice sancıyla alınmış yol ve deneyimle edindiğimiz nice yöntemlerimiz var.

Ataerkil değer yargıları duygusal-cinsel ilişkilerde istismar alanı yaratır. Bu nedenle her duygusal-cinsel ilişkileniş biçimi erkeklere istismarcı bir saha açar. (Ve hiçbir erkeğin bu ilişki içerisinde erkek egemen avantajlarından kendi iradesi ile feragat etmeyeceğini unutmayalım). Bu anlık davranış biçimleri şeklinde olabileceği gibi, daha sistemli, sürekli ve farklı çeşitlerle birbirini tamamlayan şiddet biçiminde de olabilir. Bu istismarcı sahanın genişletilmesi veya daraltılması bizim kadın özgürlük bilincini yaşamımıza uygulama gücümüzle ilgilidir. Bu da cinselliği, aşkı, sevgiyi özgürce yaşayabilme iradesiyle doğrudan ilişkilidir. Bu elbette kolektif olarak edinilmiş yöntemlerin özümsenmesini, kişisel deneyimlerimizden doğru sonuçlar çıkarabilmeyi de içerir. Cinselliği ve aşkı birbiri üzerinde iktidar kurmadan yaşayabilmek en nihayetinde kimseye bahşedilen bir yetenek değildir. Özgürleşme, öğrenilen, edinilen ve inşa edilen bir süreçtir. Psikolojik şiddet olgusunu tanımlamakta zorlandığımızda; kadınların gözlemlerini, deneyimlerini almak, kadın kolektifinin eleştirileri ve önerilerine açık olmak kritik bir noktada durmaktadır. Bu noktada yani kadının yaşadıklarını anlamlandırmasına etki eden şeylerde gözden kaçırmamamız gereken bir konu da yaşanılan her deneyimin kendi yaşandığı zemin içerisinde “biricik” olduğu ve şiddetle esaslı mücadele için kadının güçlenmesinin kaçınılmazlığıdır. Bazen şiddete maruz kalan ve yaşadığını anlamlandırmakta güçlük çeken bir kadına yardım etmek niyetiyle girişilen bir süreç olarak bağlamının dışında ezber reçetelerle telkinde bulunulması kadının iradesinin tali kalmasına, kadını şiddetin mağduru haline getirip nesneleşmesine yol açabilmektedir. İster kadının şikâyeti üzerine ilerleyen bir soruşturma süreci olsun ister duygusal-cinsel bir ilişki içerisinde yaşanılan bir deneyimin paylaşılması olsun kadının güçlenmesi ve özneleşmesi gözden asla kaçırılmaması gereken bir konudur. Bu noktada kadın dayanışmasının da kendine özgü bir yönteminin olduğunu hesaba katmak gerekmektedir.

Cinsel ve duygusal olarak edilgen olmaktan uzaklaşmak; talep edilmeyi, arzulanmayı (ve bunun için ne gerekiyorsa yapmayı) beklemek yerine; talep eden arzu eden olmak, tüm bu duygusal süreçlerde özneleşmenin vesilesi olabilir. Duygusal-cinsel bir ilişki içerisinde bağımsız olabilmeyi başarmak, kendi yaşamının tüm kararlarını kendi başına alabilmek de istismara alan açan erkek egemen zemini kurutmak bakımından önemlidir. Ya da duygularımızın istismar edildiği bir ilişkiyi sonlandırmak güçlü bir özgüven inşasının başlangıcı, kendimizle-yaşamla kuracağımız daha özgür ve sahici bir ilişkinin zemini olabilir. Sonuçta özneleşmek ve özgürleşmek bütünüyle bizim kolektif bilincimiz ve eylemimizle ilgili.

Psikolojik şiddeti derinleşmeye çalıştığımız bazı başlıklar konuya sınırlı da olsa bir nitelik taşıyor. Çok çeşitli boyutları olan ve kadın özgürlük bilincimizin gelişimiyle yeni anlamlar, yeni mücadele yöntemleri geliştirebileceğimiz, deneyimlerimizi salt dertleşmenin değil, özgürleşmenin ve güçlenmenin vesilesi yapabileceğimiz ve ancak bu sayede erkeklerin istismar sahasını daraltabileceğimiz bu konuyu farklı açılardan da ele alıp tartışmak; kadına yönelik şiddetle mücadele pratiğimizi güçlendirecek, erkek egemenliğinin ortadan kaldırılması mücadelemizde yöntemlerimizi geliştirecektir.

Kaynakça:

https://catlakzemin.com/erkek-egemenligine-karsi-sozluk/

https://morcati.org.tr/siddet-bicimleri/

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir