Küresel salgınla birlikte oluşan sosyal izolasyon ve fiziksel mesafe kuralı yaşamın her alanında tartışılırken; kadına yönelik artan şiddete, sömürüye ve katliama yönelik bir önlem tartışması yapılmadı. “Evde hayat var” çağrıları ve sokağa çıkma yasakları, toplumsal ilişkilerde ve toplum psikolojisinde değişimler yarattı. Bu değişimlerden en çok etkilenenler kadınlar oldu. Okulların tatil edilmesiyle çocuk eğitimi, yaşlı, hasta ve çocuk bakımı, ev işlerinin yükü, yoksulluğun ve işsizliğin yarattığı ekonomik sıkıntılar, kadının omuzlarına daha fazla yüklendi. Kadın mutfağın, çocuğun, evin daha fazla hizmetçisi haline gelirken ev içi emek daha fazla görünmez oldu. Küresel salgın döneminde ev yaşamı kadınlar için ezen/ezilen, efendi/köle ilişkisinin artarak her gün yeniden üretildiği bir kuruma dönüştü. Ev içi emek sömürüsü artarken ev içi şiddet de aynı oranda arttı.
AKP iktidarı, kadına iyi bir eş, anne, hizmetçi rolü biçerek ikinci cins gördüğünü defalarca gösterdi. “Ahlaklı” olmayan kadının katlini vacip gören bu kadın düşmanlığı, kapitalist erkek egemen sistemde kadının varoluş hakkını erkeğin iki dudağı arasına bağlıyor. Toplumsal cinsiyet rolleri içerisinde erkek, kendine tanınan imtiyazı kullanır “kutsal ailenin” korunması anlayışını kadına dayatır ve zorla kabul ettirmeye çalışır. Bundan dolayı kadın; şiddeti çocukları için kabul eder, susar ve geri çekilir. Birçok kadının anlaşmayı feshetme hakkı yoktur “Ya benimsin ya kara toprağın” politikası geçerlidir.
Küresel salgın döneminde kapitalizmin varoluşsal krizinin derinleşmesi kadınların her zamankinden daha fazla işsizleşmesine, yoksullaşmasına, eve kapanmasına, emeğinin değersizleşmesine ve erkek egemen baskı altına girmesine neden oldu. Kadının üzerindeki cinsel baskısı ve sömürüsü, ev içi emeği ve bedeni üzerindeki erkek tahakkümü arttı. Kapitalizmde emek gücünün yeniden üretimi için erkeğin işe gitmesinin koşullarının oluşturulması ile bunun fiziksel ve duygusal emek yükü kadınların omuzlarında. Toplumsal cinsiyet rolleri içerisinde kadının evde yaptığı işler yeniden üretimde karşılıksız, görünmeyen emektir. Ev içi emek sömürüsü, kapitalist sistemin yeniden üretime devam etmesini sağlayan unsurlardan biridir.
Salgın döneminde, mayıs ayında evde katledilen veya şüpheli bir biçimde hayatını kaybeden 21 kadının varlığı tesadüf değil. Kadının emeğine ve hayatına sahip olduğunu düşünen erkek kendi sözünün dışına çıkan kadını katletme hakkını kendinde görmektedir. AKP, erkek egemen iktidarının devamı için kadın katliamlarını, şiddeti doğallaştırmaya çalışıyor.
Bu dönemde, erkek şiddetine maruz kalan kadınların başvuru yapabileceği devlet kurumlarının kapalı olması, karakola giden kadınların evlerine geri gönderilmeleri veya şiddet uygulayanlarla barıştırılmak istenmesi; başvuruların çoğu zaman kabul edilmemesi, acil başvuru hattının açılmaması, sığınma evlerine başvuru için bir dizi şartın aranması; kapitalizmin yeniden üretimi için ihtiyaç duyduğu ev içi emek sömürüsüne şiddetle rıza üretmek istemesindendir.
İktidar partisi, salgından korunma yolunun evde kalmak ve ‘sosyal mesafeyi’ korumak olduğunu sürekli hatırlatırken, kadınların ev içi şiddetten nasıl korunacağını, haklarının neler olduğunu hiç gündeme getirmedi. Buna karşın çıkardığı infaz yasasıyla kadına ve çocuğa karşı suç işleyen binlerce erkeği tahliye ederek kadınların can güvenliğini bir kez daha hiçe saydı.
İçişleri Bakanlığı, 11 Mart 27Nisan 2019 tarihleri arasında 44 kadının, 11 Mart 27 Nisan 2020 tarihleri arasında ise 24 kadının katledildiğini açıklayarak, bu yıl kadınların hayatını kaybetme oranının yüzde 45 azaldığı yönünde bilgi verdi. Ne var ki, İstanbul Emniyet Müdürlüğü ise 2019 Mart’ında yaşanan 1804 aile içi şiddet vakasına karşılık bu yıl aynı ayda vaka sayısının yüzde 38,2’lik artış göstererek 2493’e yükseldiğini açıkladı. Sosyo-Politik Saha Araştırması 28 ilde yaptığı araştırmada kadına yönelik şiddetin yüzde 28.7 artığını belirtti. Bu veriler incelendiğinde, kadınlar için evlerde hayat değil şiddet, ölüm, taciz ve tecavüz olduğu görülür. Çünkü kadın emeği üzerindeki sömürüyü ve şiddeti görünmez kılmak isteyen erkek egemen iktidar, programını kadının ezilmesi ve sömürülmesi üzerine inşa ediyor.
Ekonomik kriz dönemlerinde kadınlar ya en önce işten çıkarılır ya da sağlıksız, güvencesiz, düşük ücret ve fazla çalışma saatleri ile çalıştırılmaya zorlanırlar. Salgın döneminde de kadınlar için değişen pek bir şey yok. Çalışmak zorunda olan kadınlar açlık-ölüm arasında tercih yapmaya zorlandılar. Emek gaspı ve sömürüsü ile karşı karşıya bırakıldılar.
İşyerinde patron, sokakta polis, ev içinde baba-eş-kardeş şiddetine maruz kalan kadınlar, her gün varoluş ve yaşam mücadelesi veriyor. Kadına yönelik her türlü şiddet, taciz, tecavüz iktidarın umurunda bile olmuyor. AKP’nin bu konudaki çözümü, kadının fıtratında eşitlik olmadığını anlaması, belirlenen eril politikalara uyum sağlaması, iyi bir anne, eş, hizmetçi ve işçi olmasıdır.
Erkek egemen kapitalist sisteme göre şekillenen ekonomik ve politik ilişkiler dünyanın her yerinde aynıdır. Kadının nesneleşmesi, eve hapsolması, yeniden üretimin devam etmesi için gereklidir. Sömürü ve şiddet ikilisi kadının bedeni, emeği ve kimliği üzerindeki tahakkümün sürmesi için kullanılır. Küresel bir salgına dönüşen korona gibi kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri de küresel bir sorundur. Kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri politiktir. Dünya Bankası verilerine göre dünya genelinde şiddet nedeniyle hayatını kaybeden 15-44 yaş grubundaki kadınların sayısı kanser, sıtma, trafik kazası ve savaşlar nedeniyle ölen kadınlardan daha fazladır. Birleşmiş Milletler, dünya genelinde 15-49 yaş arası 243 milyon kadın ve kız çocuğunun son 12 ay içinde hem cinsel hem de fiziksel şiddete maruz kaldığını açıkladı. Salgın süreci başladığından beri ortaya çıkan verilere göre; Fransa’da fiziksel izolasyon ile beraber; ev içi şiddetin oranı yüzde 37, Arjantin’de yüzde 25 artarken Kıbrıs ve Singapur’da yüzde 30-33, İsveç’te yüzde 20 artış gösterdi. Kanada, Almanya, İspanya, Birleşik Krallık ve Amerika gibi ülkelerde de ev içi şiddetten kaynaklı yardım merkezlerinin aranma oranı arttı. Kolombiya’da sokağa çıkma yasağı nedeniyle kadınlar haftanın belirli günlerinde alışveriş için sokağa çıktıklarında askerlerin cinsel tacizine maruz kalıyor. Kadına yönelik şiddetin önlenmesi ve şiddet uygulayanların cezasız kalmaması için acil önlem planlarının hazırlanması, var olan sözleşmelerin uygulanması, yasaların buna göre düzenlenmesi, sığınma evlerinin artırılması, rehabilitasyon hizmetlerinin sunulması gereklidir.
Küresel salgın ve izolasyon döneminde, kadına yönelik şiddetin artması nedeniyle Avrupa’da birçok ülke önlem almak zorunda kaldı. Bu önlemler elbette uzun yıllara dayanan kadın özgürlük mücadelesi sonucunda alındı. Bunların yanında Almanya’daki yerel yönetimler, Aile Bakanlığı, sığınma evleri ve şiddet konusunda faaliyet yürüten kurumlara 120 milyon Euro ek ödenek ayırdı. Sığınma evlerinde yer olmaması durumunda boş otellerin ve yazlık evlerin sığınma evleri olarak kullanılmasına da karar verildi.
İngiltere ev içi şiddeti önlemek için 2 milyon pound, Avusturalya ise 92 milyon dolar bütçe ayırdı. Fransa sığınma evlerinin dolu olması nedeniyle 20 bin gecelik otel masrafını ödeyeceğini açıkladı.
İspanya, Fransa, Almanya, İtalya ve Norveç’te eczanede bir kadının “Mask19” demesi şiddet gördüğü anlamına geliyor. Bu kodu alan eczacı kadının adresi ve telefon numarasıyla polise başvurarak şiddet bildiriminde bulunuyor. Marketlerde şiddete karşı danışma/başvuru merkezleri açılırken, acil başvuru hatları kuruluyor.
Dünyanın birçok yerinde kadına yönelik şiddetin önlenmesi için sınırlı da olsa önlemler alınırken, Türkiye ve Kürdistan’da kadınlar hem salgınla hem de erkek şiddetiyle tek başlarına mücadele ediyor.
Kadına yönelik şiddetin önlenmesi için acil önlem planının oluşturulması, gerekli yasal düzenlemelerin yapılması ve bütçenin oluşturulması bu dönemin en acil talepleridir.
Pandemi Günlerinde Acil Önlem Planı
1- 6284 sayılı yasa ve İstanbul Sözleşmesi etkin bir şekilde uygulanmalıdır.
2- 6284 sayılı yasa ve İstanbul Sözleşmesi ile ilgili kamu spotu, video, canlı yayın yapılmalı ve eğitimler düzenlenmelidir.
3-Şiddet ve şiddet tehdidi durumunda kadınlar için acil başvuru hattı kurulmalı, destek ve danışma mekanizmaları 7/24 çalışmalı, duyurusu sürekli yapılmalı ve çok dilli olmalıdır.
4-Kadınların haklarına erişimi kolaylaştırılmalı, şikayet, başvuru, dosya gönderme işlemleri dijital ortamdan yapılabilmeli, kadınların psikolojik ve hukuki destek ihtiyaçları da online işlemlerle karşılanabilmeli, gizli ve güvenilir olmalıdır.
5-Kadına yönelik şiddet konusunda adli süreçler ertelenmemeli,kadınların uzayan yargı süreçlerinde tekrar tekrar mağdur edilmesinin önüne geçilmelidir.
6-Baroların Adli Yardım Büroları açık tutulmalı ve kadınlara hizmet veren bir kuruma dönüştürülmelidir.
7-Boşanma sürecinde olan ya da boşanan, maddi desteğe ve sağlık, eğitim, bakım desteğine ihtiyaç duyan kadınların özgün ihtiyaçları için acil önlemler alınmalı, geciktirilmeden hayata geçirilmelidir.
8-Sığınma evleri temel hizmet alanı olarak tanımlanmalı ve sayısı artırılmalı, sığınma evi olmayan kentlerde, ilçelerde bazı sosyal tesisler, konuk evleri sığınma evlerine dönüştürülmeli, başvuru için şart aranmamalı, sığınaklarda gerekli sağlık tedbirleri olan düzenli ateş ölçümü, maske kullanımı, temizlik ve dezenfektan malzemelerinin temini yapılmalı, odalar ayrılmalı, risk grubundakiler karantinaya alınmalıdır.
9-İstanbul Sözleşmesi’nin 25. Maddesi gereğince oluşturmakla yükümlü olduğu cinsel şiddet kriz merkezlerinin kurulması için gerekli adımlar ivedilikle atılmalıdır.
10-İnfaz yasası ile tahliye edilen kadına yönelik şiddet ve cinsel istismar failleri konusunda İstanbul Sözleşmesi’nin 56. Maddesi uyarınca kadınların ve toplumsal cinsiyet temelli şiddete maruz bırakılan tüm diğer bireylerin bilgilendirilmesi yükümlülüğü, polis, jandarma, bekçi muhtar vb. her türlü yolla yerine getirilmeli, güvenlik riski bildiren kadınlar yasal hakları konusunda bilgilendirilmeli, ihtiyaç duydukları desteklere acilen ulaştırılmalıdır.
11-İnfaz yasası ile salıverilen kadına yönelik şiddet ve cinsel istismar faillerinin sistematik olarak etkin bir şekilde takibi yapılmalı, koronavirüs nedeniyle faillere verilen “iznin” bir “tahliye” anlamına gelmemesi için fail üzerinde denetim tedbirleri uygulanmalıdır.
12-Pandemi boyunca işçi-çalışan kadınların hakları korunmalı ve hakları gasp edilmemeli, işten atılmalara son verilmeli, yaşam ücreti verilmeli, Covid-19 iş hastalığı sayılmalı ve ücretsiz tedavi edilmeli, kira ve gıda yardımı yapılmalı, faturalar ücretsiz olmalıdır.
13-Ev emekçisi kadınlara maaş ödenmeli ve ev işinin herkesin işi olduğu yönünde bilinçlendirme çalışmaları yapılmalıdır.
14-Kürtaj hakkı her an ulaşılabilir olmalı, sağlıklı ortamlarda yapılması sağlanmalı, kürtaj olma süresi uzatılmalı, doktora danışılarak evlerde medikal kürtaj hakkı sağlanmalı, doğum kontrol ve gebeliği önleyici ertesi günü hapları ücretsiz dağıtılmalıdır.
Önümüzdeki dönem bakımından kadına yönelik şiddetin önlenmesi için acil önlem planı oluşturulmasının, yasal düzenlemelerin takipçisi olmak, mücadelesini yürütmek, kadın kitlelerini bilinçlendirmek, örgütlemek ve harekete geçirmek elzemdir. Kadın özgürlük mücadelesi bugüne kadarki tüm kazanımlarını sokak mücadelesi ve direnişle kazandı. Önümüzdeki dönemde de bu durum değişmeyecek, en ufak hak talebine karşı bile iktidar sertleşecektir. Çıkarılan infaz ve çıkarılmak istenen cinsel istismar yasası, uygulanan eril politikalar, kadının inkârı, sömürüsü ve yok edilmesi politikalarıdır. Bu nedenle acil önlem planının hayata geçirilmesi, mücadelesi sadece kadınların örgütlenmesini sağlamayacak, aynı zamanda erkek egemenliğini de fiili olarak geriletecektir. Toplumsal cins eşitliğinin sağlanması ve kadına yönelik şiddetin son bulması ancak kadınların öz örgütlülüğünün, öz savunmasının, cins özgürlük politikasının oluşturmasıyla mümkündür. Aksi takdirde eril kapitalist düzenin yıkılması ve cins özgürlükçü bir sistemin kurulması mümkün değildir.
