PANDEMİ VE DÜNYA KADIN HAREKETİ/ Ivana Benairo

Koronavirüs salgınında dünya yeni küresel bir kriz ile karşı karşıya. Salgın, kapitalizmin varoluş krizinin derinleştiği bir süreçte patlak verdi. Böylece salgın sermayenin keskinleşen çelişkilerine dikkat çeker. Birdenbire perdeler açılır ve kapitalizmin suni yasalarına ışık tutar.
COVİD-19, aynı zamanda erkek egemen kapitalist sistemin kadın düşmanı yüzünü açığa çıkarırken kapitalizmin, kadın cinsinin köleliği üzerinden yükseldiğini kanıtladı. Pandemide de kadın cinsi birçok saldırıya maruz kaldı, kalmaya devam ediyor. Koronavirüsün yarattığı toplumsal ve siyasal sonuçlar, kadınların yaşadığı emek, beden ve cinsel sömürüyü artırırken erkek şiddeti de aynı oranda arttı. Bir yanda evdeki iş yükünün artması ile birlikte ev içi emek sömürüsü, diğer yanda burjuva iktidarların sermayeyi koruma politikaları ile kadınların çifte sömürüsü katlandı. Salgını fırsata çevirmekte birbiriyle yarışan ülkelerde, kadınların kazanılmış hakkını gasp etme, olağan zamanlarda kadın direnişine çarparak hayata geçiremedikleri cinsiyetçi politikaları gündeme getirme, kadının evsel köleliğini derinleştirme ve aile kurumu güçlendirme gibi birçok erkek egemen politika ortak noktayı oluşturuyor. Sokağın ve örgütlü duruşun, kadın hareketinin gücünü oluşturduğu birçok kez kanıtlandı. Salgın tehdidi karşısında kadınların sokağı kullanamayacağı gibi bir yanılgıya düşen erkek iktidarlara kadınların cevabı, salgın koşullarında da sokağa çıkmanın özgün biçimlerini bulmak ve örgütlü eylemin gücünü göstermek oldu.
Pandemi, erkek egemen sistemin kendini yeniden örgütlemesi zorunluluğunu ortaya çıkardığı gibi kadın hareketinin de koşullara özgü ve birleşik mücadele yaratma yönlü yeniden değişiminin gerekliliğini gösterdi. Kadın hareketi, hem tek ülkelerde hem de dünya çapında birleşik mücadeleyi yaratma konusunda artık daha deneyimli ve daha elverişli koşullara sahip. Las Tesis’ten 8 Mart kadın grevine birkaç aylık deneyim bunu ortaya çıkarmıştı. Salgına rağmen hız kesmeden devam eden sokak gücü ise bunu bir kez daha doğruladı.
Kadınlar; toplumsal iş bölümünün sonucu olarak ev içi bakım işlerinin yanı sıra, salgın döneminde toplumsal açıdan hayati olan sektörlerin büyük bir bölümünde çalışırken, sağlık hizmetlerinden kasiyerliğe kadar bir dizi alanda emek sömürüsüne uğramaktadır. Yetmezmiş gibi erkek egemen şiddet dünyanın her köşesinde artarken, tecrit kadınları savunmasız bıraktı. Böylece, sayısız kadın için “evde kal” çağırısı “cehennemde kal” gerçeğine dönüştü.
Koronavirüs Salgını Öncesi Kadın Hareketi
Kapitalizmin ortaya çıkış tarihi, kadınların toplumsal yaşama giriş ve cins olarak da kendi özgürlükleri için mücadeleye tutuşma tarihidir. Mücadele öyle bir düzeye ulaştı ki eşitlik ve özgürlük için harekete geçen kadınlar, cins olarak toplumsal bir gücü oluşturuyor. Bu birikim, 21. yüzyılda kadın cinsi için bir dönüm noktasıdır.
Tüm dünyada kadın hareketi yükselirken Avrupa, Latin Amerika ve ABD’de eşi görülmemiş bir şekilde kitleselleşti. Kadınlar, Ortadoğu’da isyanların öncüleriydi. Rojava kadın devrimi, cins özgürlükçü karakteri ile kadın özgürleşmesinde atılmış devasa bir adımdır. Kadınların tek tek ülkelerdeki deneyimlerinin başka ülkelerdeki mücadeleleri nasıl etkilediğini görüyoruz. Kadınların özgürlük mücadelesi küreselleşiyor ve bu güçlü bir kazanım olmakla birlikte, sloganları ve mücadele deneyimleri de evrenselleşiyor. Fakat bütün bu deneyimler, verili koşullarda kadın özgürlük mücadelesinin sınırlarına ulaştığını gösteriyor. Burjuva hak eşitliğinin sağlandığı koşullarda bile kadına özgü haklar için büyük mücadeleler göze alınmalıdır. Çünkü kâğıt üstünde oluşturulan yasalar şiddeti ve ölümü engelleyemiyor.
Kadın özgürlük mücadelesi giderek kitleselleşiyor ve siyasallaşıyor. Eşitlik ve özgürlük için harekete geçen milyonlarca kadın sokakta önemli gücü oluşturuyor. Öyle ki, son yıllarda kadın özgürlük mücadelesinin tek tek eylemleri bile ülke tarihlerinin en büyük gösterilerine dönüştüler. Bu gelişmenin en belirgin anı 25 Kasım ve 8 Mart’tır. Örneğin 3,5 milyon nüfuslu Uruguay’da, geçmiş yıllarda 8 Mart’ta 3 bin insan sokağa çıkarken, 2017 yılının 8 Mart’ında 300 bin insan sokağa çıktı. Kadın hareketinde yaşanan kitleselleşme ve siyasallaşma, kadın örgütlenmesinin yeni biçimlerini ortaya çıkardı. Geniş kadın kitlelerinin bir araya gelebildiği ülke çapında platformlar kuruldu, kadın özgürlük mücadelesinin ulaştığı düzey sadece yerel inisiyatiflerle yetinemezdi. Kendiliğinden gelişen kitle gösterileri, kadın hareketinin hem ulusal hem de uluslararası koordinasyona, ağa ihtiyaç duymasına yol açtı. Birçok ülkede 8 Mart, kadın grevi, şiddet karşıtı birçok platform kuruldu. Öyle ki 2019 yılında Arjantin’de 34 yıldır kadınların birleşik mücadele platformu olan Ulusal Kadın Buluşması’na 200 bin kadın ve LGBTİ+ katıldı. İtalya’da Non Una DiMeno (Bir Kişi Daha Eksilmeyeceğiz) hareketi kurulurken; İspanya, Almanya gibi ülkelerde 8 Mart Kadın Grevi Platformları kuruldu. Türkiye’de ise Kadınlar Birlikte Güçlü, birleşik kadın mücadelesine güçlü bir zemin sundu. Ayrıca Uruguay, Şili gibi ülkelerde ülke çaplı kadın buluşmaları düzenlendi. Kadın özgürlük mücadelesi gelişirken mücadele biçimleri de ortaklaşıyor. Örneğin kadın grevi uluslararası bir araç haline geldi.
Her yaştan ve ulustan kadınların yer aldığı bu kitlesel eylemlerin en aktif ve kitlesel bileşeni genç ve emekçi kadınlardır. Ayrıca taleplerin içeriği de genç ve emekçi kadınların ihtiyaçlarına göre belirlenmektedir. Kadınların dili ve talepleri de giderek daha fazla antikapitalist içerik kazanmaktadır. Koronavirüs salgını tam da böylesi bir tablo içinde patlak verdi.
İtalya
Dünyada salgın kısa zamanda hızla yayılırken, İtalya salgının merkezlerinden birine dönüştü. 28 Şubat’ta sağlıkta acil durum ilan edildikten sonra 9 Mart’ta Non Una DiMeno (NUDM) ve sendikalar tarafından planlanan genel grev yasaklandı.
Son yıllarda büyüyen uluslararası kadın hareketinin bir parçası olarak ortaya çıkan ve yerel inisiyatifin, siyasi aktivistin, feminist grup, toplumsal hareketin ve çok sayıda bireyin oluşturduğu NUDM hareketi; uluslararası kadın özgürlük mücadelelerinin karşılıklı etkileşimin de bir ifadesidir. Bu hareket, Arjantin kadın hareketinden ilham alarak gelişti. NUDM yerel ve ülke çapında kadınların örgütlenebileceği, koordine olabileceği ve harekete geçirebileceği bir ağ oluşturdu, ulusal kadın buluşmalar düzenledi.
NUDM, yasaklanan grev kararına dair yaptığı açıklamada: “Son yıllarda, küresel feminist ve transfeminist grevini düzenledik, onun sendikalar tarafından ilan edilmesi ve işyerlerinde örgütlenmesi için çalıştık, biçimini ev içi ve bakım işlerinin toplumsallaşması yönünde değiştirdik, bize dayatılan rolleri ve cinsiyet hiyerarşilerini reddettik, ataerkil şiddete karşı mücadelede güçlü bir araç haline getirdik. 8 ve 9 Mart’ta bu araç elimizden alınacak, ancak ücretli işi bırakmanın imkânsızlığına rağmen, bütün uluslararası feminist mücadeleyle iletişim halinde sokakları ve meydanları işgal etmekten vazgeçmeyeceğiz, hayal gücümüzle yapabileceğimiz tüm eylemleri her dilde yapacağız. Yapacağız; çünkü bizi sömüren, baskılayan ve öldüren bir toplumun şiddetine karşı sesimizi çıkarma isteği bizi harekete geçiriyor. Çünkü 8 ve 9 Mart’ta tüm dünyada yaşamak ve özgür olmak istiyoruz: Mücadele edenler ileri!”diyerek tepki gösterdi.
Salgınla birlikte kadınların hareket alanı nesnel olarak kısıtlanırken, hareket değişen koşullara hızlı adapte olması gerekiyordu. 8 Mart’ta pencerelerden grev sembollerinin asılması, işyerlerinde grev sembollerinin giyilmesi, sanal alanda toplantıların yapılması bunun çabasıydı. Bu kapsamda karantina altındaki kadınların en acil sorunları ele alındı. Sağlık sistemi yeniden yapılandırılırken ‘gereksiz görülen’ kürtaj hakkı gibi kadınların tıbbi ihtiyaçları zorlaştırıldı. Buna karşı SOS kürtaj kanalları ve ağlar oluşturuldu, salgından en fazla etkilenen ve savunmasız bırakılanlar arasında olan göçmen ve seks işçilerine yönelik destek kampanyaları örgütlendi ve hemşirelerin protestolarına destek verildi.
1 Mayıs’ta NUDM, İtalya ve dünya kadın hareketi için ‘normalliğe’ dönüşün mümkün olmadığını zaten normal olanın sorun olduğunu şu şekilde duyurdu: “Covid-19 tarafından tetiklenen küresel salgın kapitalist ve ataerkil krizi daha da netleştirmekle kalmadı, aynı zamanda toplumu bir bütün olarak dönüştürme ve eşitsizlikleriyle mücadele etme aciliyetini de artırdı… Geleceğin şimdiki gibi görünmesini istemiyoruz ve bu krizde sürdürülemezliği açıkça görülen neoliberal normale dönmeyi reddediyoruz… Küresel feminist grev bize, birleşik ve güçlü olduğumuzda, sesimizi her zamankinden daha fazla aynı yönde yükselttiğimiz durumda salgının bizi parçalamasını önleyebildiğimizi öğretti.”
Kadın grevi gibi küresel ve güçlü eylem biçimleri İtalya’da salgından dolayı gerçekleşme koşulları olmasa da kadın hareketinin gündeminde ve güçlü bir mücadele aracı olmaya devam edecektir.
Şili: Salgında da Kadınlar İsyanda
Salgın, gündelik hayatımızın bir parçasına dönüşmeden önce dünyada onlarca ülkede ayaklanmalar alevlendi. Salgın bu ayaklanmaların gidişatını doğrudan etkiledi. Bu dönemin en büyük isyanlarından biri Ekim 2019’da Şili’de başladı. Şili’de son 30 yılda derinleşen neoliberal politikalara ve diktatörlüğün mirası olan anayasaya karşı gençler isyan etti. Ayaklanmaya dönüşen bu protesto iki yönlü bir karaktere sahiptir, kapitalist sistemin sonuçlarına ve kadına yönelik şiddet ve baskıya karşı bir kadın isyanıdır. Ayaklanmanın kilit ve öncü gücü kadınlardı. Öyle ki, ayaklanma ataerkillikle kadınlar arasında bir yüzleşme niteliğinde olmasından kaynaklı halk ayaklanması ve kadın isyanı arasındaki diyalektik ve bütünsel bağını sergiledi. Şili’de kadın hareketi Ekim 2016 tarihinden bu yana en temel hakları için kitlesel bir güçle sokaklardaydı. 2015 yılında Arjantin’de kadın cinayetlerine karşı haykırılan “Ni Una Menos” sloganı kadınlar tarafından sahiplenildi. Polonya ve Arjantin’de 2016 yılında kürtaj hakkı ve kadın cinayetlerine karşı kadın grevleri düzenlendi. Kadın grevi fikri ve şiar, Şili’de kadın hareketi tarafından da benimsendi. Ülke çapında Coordinadora 8M adı altında bir platform oluşturuldu ve kadın buluşmaları düzenlendi. 2019 8 Mart’ında, 200 bin kadın grev bayrağı altında Santiago’da sokaklardaydı. Ayaklanma, kadınların kitleselliği bakımından bir çarpan gibiydi, çünkü bu yılki 8 Mart’ta 2 milyon kadın müttefikleriyle birlikte sokaklara aktı ve ayaklanmanın yeniden yükselmesine yol açtı. 9 Mart’ta sağlık ve eğitim emekçileri greve gitti.
8 Mart’ta genel grev örgütlendi. Bu grev, üç temel eksen etrafında örgütlendi. Artık ayaklanma okulundan geçmiş olan kadınlar, polis şiddetine karşı ‘ön saf’ fikrini hayata geçirdi. Böylece 8 Mart yürüyüşünün ilk sıraları devlet terörüne karşı, ikinci sıralarda siyasi bir sorun olarak yaşam fikri, üçüncü sıralarda yaşamın güvencesizliği ele alındı.
Şili’de pandemiyi olağanüstü hal ilan ederek yönetmeye çalışan “yaşamı aşağılayan” Piñera ve burjuvaziye karşı “yaşam” fikri kadın hareketinin merkezine dönüştü. Çünkü burjuvazinin krizden çıkış politikası, bütün yaşamların değerli olmadığı ve bu nedenle yaşam hakkının korunmasına ve sahip çıkılmasına gerek olmadığı yönünde idi.
Burjuvazinin bu gerçekliğinden yola çıkarak, Şili kadın hareketi yaşanacak bir dünya için kapitalist ekonominde huzur içinde yaşamanın gittikçe imkânsız hale geldiğini tartışıyor. Dolaysıyla “Yaşam mücadeledir” fikri kitlelerde yaygınlaşıyor. Kapitalizmin sorgulandığı bu dönemde, alternatif arayışlar da yükseliyor. Kadın hareketinin “BuenVivir” (İyi yaşam) başlığı ile iyi bir yaşam için toplumu alt üst eden yapısal değişiklikler kaçınılmaz olarak herkesin gündemi haline geldi. Bununla birlikte kadın özgürlük mücadelesi, ayaklanmanın kolektif deneyimlerine dayanarak gelişirken mahalle meclisi tarzı örgütlenmeler kurdu. Ayrıca, Coordinadora 8M feminist bir acil durum planı açıklayarak salgında fiziksel mesafenin toplumsal tecride dönüşmemesi için mahalle ağları kurma çağrısı yaptı. Yalnızca devlet şiddeti ile değil, bir bütün olarak ataerkil şiddete karşı kampanya hazırlanırken bakım işlerinin toplumsallaşması da kadın hareketinin gündemini oluşturuyor.
Ayaklanmaya tutuşan Şili kadın hareketi, salgının yarattığı yeni durumla birlikte kriz durumlarında eylemlerin nasıl gerçekleşeceğini de tartışıyor. Gösterilerin, sokak işgallerinin, tencere eylemlerinin karantinada nasıl yapılacağı, kamusal alan sınırlandırılsa bile çalışmak zorunda olanların karantinada kalamayacağını tartışılan Şili’de “Yaşam grevi” böyle gündeme geldi. Üretken bir grev olarak tasarlanan yaşam grevinde amaç, sadece yeniden üretim ve bakım işlerini durdurmak değil. Coordinadora 8M tasarladığı acil durum planıyla kolektif eylemleri tetiklemeyi, ayaklanmanın sürekliliğini sağlamayı ve kadınların geri dönüşü olmayan küresel bir durumla karşı karşıya kaldıkları gerçeğini ele almak istiyor. Şili örneğinde de görüldüğü gibi kadınların özgürlüğü, kaçınılmaz olarak bütün sömürü ve baskı mekanizmalarının ortadan kalkmasıyla gerçekleşir.
Polonya: Yeni Eski Saldırılar
Ataerkil sistem birçok yönden salgını kendi konumunu güçlendirmek için fırsat biliyor, çünkü karantina koşullarında kadınlar sokakları eskisi gibi tutamıyor. Polonyalı kadınlar da bu tür girişimleri boşa çıkarmaya çalışıyor. 2016 yılında Polonya’da iktidarda olan Hukuk ve Adalet Partisi son derece kısıtlı olan kürtaj hakkını sıkılaştırmak için çeşitli girişimlerde bulundu. Polonya, kürtaj hakkı konusunda en katı ülkelerden biridir. Kürtaj hakkı ancak tecavüz ve ensest, annenin hayati tehlikesi olma veya fetüsün ciddi şekilde yaralanması durumundu mümkündür. Bu girişime karşı Polonya’da kadınların siyah giysilerle büyük sokak eylemleri ve ülke çapında kadın grevinin örgütlenmesi yasayı geri çektirdi. Kadınlar bir yandan güvenli ve ücretsiz kürtaj hakkı için mücadele ederken, bir yandan da var olan kısıtlı hakkını korumaya çalıştı.
Salgın döneminde, fetüsün zarar gördüğü kanıtlanması halinde bile kürtajın yasaklanması talep ediliyor. Bu durum, Polonya’da yasal olarak yapılan yüzde 98 kürtajı kapsıyor. Sunulan diğer bir yasa tasarısı reşit olmayanların cinsel ilişkiye teşvik edilmesinin suç kapsamına alınması isteniyor. Fiilen okullarda cinsel eğitimi de yasaklayan bu yasal düzenleme kadın örgütleri tarafından tepkiyle karşılandı. Karantinaya rağmen kadınlar siyah giysileri ile sokağa çıktı. Varşova ve Poznan’da 2 metre sosyal mesafenin korunduğu mitingler düzenlendi. Aynı zamanda bisiklet eylemleri, sanal protestolar düzenlenirken, arabalarla başkentin ana kavşağı işgal edildi. Eylemlerde,
Polonya’da kürtaj hakları hareketinin bir sembolü olan siyah şemsiyeler ve kadın grevi afişleri taşındı. Kanun taslağına karşı 700 bin imza toplanırken #Protestathome (Tepkini evde göster) hashtagı ile sosyal medyada tepkiler örgütlendi. Olağanüstü koşullar altında erkek egemen sisteme karşı nasıl tepki verileceği sorusuna Polonyalı kadınlar tüm yasaklara rağmen kararlı duruşlarıyla yanıt verdiler.
Günümüzün Talebi: Mücadele Edenler Daha Fazla İleri!
İsrail, Almanya ve Türkiye’de kadınlar, artan erkek şiddetine karşı sokağa çıkarken, tecrit edildikleri evde erkek şiddetine karşı savunmasız bırakılmalarından dolayı öz savunmanın meşruluğu hayati önemde olduğu bir kez daha açığa çıktı.
Pandemi koşulları, kadın devrimi için her zamankinden daha fazla iradi müdahalelere ihtiyaç olduğunu kanıtladı. Bakım işlerinin toplumsallaşması, erkek şiddetinin son bulması, herkes için yaşanabilecek bir hayatın oluşturulması gibi konular toplumsal yaşamın merkezine girdi ve somut çözümler bekliyor.
Bu somutluk elbette sosyalizmle başlar. Dolayısıyla, salgın deneyiminden yola çıkarak kadın özgürlük mücadelesi daha büyük görevlerle karşı karşıya. Kadın özgürlük mücadelesinin bu kadar canlı olup büyüdüğü ve en basit talep ve özlemlerinin bile erkek egemen kapitalist sistem dışı gerçekleşebileceği bir dönemde, kadınlar salgının yarattığı yüklerinin altında politik mücadeleye daha da açık hale geldi. Karantina dönemi kitlesel gösterilere engel oldu, ancak bu, geçici olarak atomize olan kadın kitlelerinin daha radikal arayışlara yönelmesini koşulluyor. Önümüzdeki dönem daha gür bir sesle eskiye dönüşün olmayacağının ve kadın devrimi öznelerinin kadın kitleleriyle en güçlü biçimde bütünleşme zamanı olacağının ilanıdır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir