Faşizmi yıkmadan bize özgürlük yok!

Faşizmin alan daraltarak nefessiz bırak ğı noktada dar alanda kısa paslaşmalar erkek-devlet şidde ni derinleş riyor. Ö e ve i razı ortaklaş rmaktan başka çıkar yol yok. Faşizmi yıkmadan bize özgürlük de yok, aşk da. Faşizmi yıkmadan ekmek de yok gelecek de. Kadınların birleşik hareke ni yeni bir evreye yükseltmek, ‘bir kadın daha eksilmeyeceğiz’ diyen her kadının parolası olmalıdır.

İpek Er, uzman çavuş Musa Or- han’ın cinsel şiddeti sonrasında yaşa- mına son verdi. ‘Üniforma koruması’na alınan Musa Orhan tutuklanmadı.
Aleyna Çakır, intihar süsü verilerek katledildi. Şüpheli Ümit Uygun, tele- vizyonlarda milyonların gözü önünde katliamın ayrıntılarını verdi… “Üç hi- lal”li görüntüleri, organize suç şebeke- si içinde yer alan Uygun’a zırh oldu.
Nadira Kadirova da AKP Milletve- kili Şirin Ünal’ın evinde şüpheli bir şe- kilde öldü. Ünal’ı koruyan bu kez mil- letvekili mazbatasıydı.
Dersim’de okuyan Gülistan Do- ku’dan 300 günü aşkındır haber alına- mıyor. Ailesi ve arkadaşları, baş şüphe- li Zainal Abarakov’u koruma kalkanına alan kentin devlet bürokrasini aşmaya çalıştı, mücadeleleri sürüyor.
Rojbin Perişan, varlığı bile şüpheli olan ‘gizli tanık’ nedeniyle polisin kö- peklerle yaptığı işkenceyle gözaltına alındı. İşkence izlerine tüm dünya ta- nık oldu. Diğer işkence örneklerinde olduğu gibi sümen altı edildi.
Mahkemeler ise herkesin malumu. Kadına yönelik cinsel şiddetin karşılığı cezasızlık.
Bu örneklere onlarcası eklenebi- lir. Erkek egemen sistemin kol kanat gerdiği erkek şiddeti, ezilen cinse ve cinsel yönelimlere yaşamı dar etmekle kalmıyor, yaşam hakkını ortadan kaldı- rıyor.
Kapitalist sömürü düzeninin, sö- mürgeciliğin ve faşizmin ezilenlere re- vasıdır bu.
Kolektif ulusal bilincini korumak ve yaşamak isteyen Kürt ulusunun veya alınmayan önlemler nedeniyle yaşa- mını yitiren işçilerin veya ‘çarklar dön- sün’ diye Covid-19 virüsüyle baş başa bırakılan halkın durumundan özü itiba- riyle farklı değil. Özneleri farklı ancak
nedeni ve ulaştığı sonucu aynı olan bir durum. Şiddeti gerçekleştirenlerin ha- reket motivasyonu değişse de sömürü sisteminin ayrıcalıklı cinsi, ayrıcalıklı ulus, ayrıcalıklı sınıfın elinde tuttuğu egemenliği hiçbir şekilde paylaşmadı- ğı, hatta sahasını daha da fazla geniş- lettiği ve derinleştirdiği gerçeğidir.
Bu denklem içerisinde kadınların ve ezilen cinsel kimliklerin geldiği po- zisyonu bir mağduriyet olgusu içinde değerlendirmek, sorunun hem kaynağı hem de çözüm yolu konusunda fasit bir daire içine hapsetmekten öteye götürmeyecektir. ‘Erkeklerin şiddeti önlenemiyor’, ‘hep başa sarıyor’ umut- suzluğuna çare olmayacaktır.
Ezilenlerin uğradığı şiddeti, ‘niyet’ kavramlarına hapsetmek yerine ‘bilinç ve özne’ye odaklanmaya yönelmek gerekir.
Faşist Saray rejiminin hiçbir uygu- lamasını ‘niyet’le ilgili açıklamıyorsak, bu rejimin gündelik hayata yansımala- rını da erkek şiddetini de ‘niyet’le açık- layamayız. ‘Şiddete maruz kalanlar’ gerçekte bu düzenin kurucu kodlarına karşı ayağa kalkan, isyan eden, boyun eğmeyen ‘failler’dir. Bir kadının boşan- ma talebi veya bir erkeğin teklifini ka- bul etmemesi ‘egemen olan’a itirazdır. Bir LGBTİ+’nın heteronormativ yaşam tarzına karşı ‘ben varım’ demesi, düze- nin köküne kibrit suyu dökmektedir.
Böyle bir durumda sermayenin bü-
ründüğü ulusu, cinsi korumakla varlığı- nı kuran devlet örgütüne karşı örgütlü ve yıkıcı gücü bugünden inşa etmeksi- zin bu saldırıları püskürtmek mümkün değil. Örgütlü yok edici güce karşı, ör- gütlü gücü oluşturmak, itirazı bireyden çıkararak kolektif bir hale büründür- mek de bizlerin ‘niyeti’ değil, eşit ve özgür yaşama hakkımız için zorunluluk halidir.
İçinden geçtiğimiz konjonktürel dönem bakımından faşist Saray rejimi- nin tüm zor ve baskı uygulamalarına, zulüm ve savaş politikalarına rağmen kontrol altına alamadığı, sindiremediği ve boyun eğdiremediği temel güçler- den birinin de kadın özgürlük mücade- lesi olduğu herkesin malumu. Elbette ki toplumsal mücadelelerin izlediği inişli-çıkışlı seyri bu topraklardaki ka- dın hareketi bakımından da söylemek mümkün.
Politik İslamcı faşist cenahın hedef haline getirdiği İstanbul Sözleşmesi’ni savunan ve sahip çıkan mücadele, sal- dırıyı geri püskürtmüş olsa da tehlike devam ediyor. Her ne kadar sözleşme- nin altından imza çekilmiş olunmasa da pratik durumun böyle olmadığını gösteriyor. Erkek şiddeti tam hız de- vam ediyor. Buna paralel faşist saray rejimi de örgütlü kadınlara saldırılarını artırıyor. Politik özgürlüğü kazanmak burada temel önem teşkil ediyor. Ka- dınların örgütlü yapısını koruması ve
büyütmesinin önündeki engellerin başında politik özgürlük önündeki re- jim barikatıdır. Bu barikat yıkılmadan kadın özgürlük mücadelesi kısır dön- güsünü aşamayacaktır. Edinilen mü- cadele deneyiminin kendisi de bunu doğruluyor.
Sosyalist kadın hareketi, Kürt kadın özgürlük hareketi, feminist kadın hare- keti belki geçmişten daha fazla bir ara- ya gelmenin koşullarını zorlamak du- rumunda. Erkek şiddetine ve onun güç aldığı devlet şiddetine karşı birleşmek ve hareketin yıkıcı gücünü bir nokta- ya odaklamak, gasp edilen kazanımları korumanın temel gereğidir.
25 Kasım hazırlıklarının yapıldığı şu günlerde, kadın hareketi faşizme karşı birleşik mücadelenin sorunlarını gün- demde tutmalı.
Kürdistan’ın herhangi bir ilçesin- de bir kadının intihara sürüklenmesi, Ankara’nın göbeğinde bir rezidansta kadının katledilmesi, sömürgeci kay- yum politikasıyla kadın kurumlarının kapatılması, veya bir transın parçalan- mış cesedinin yol kenarına atılması, bir otobüste şort giydiği için genç bir ka- dının saldırıya uğraması gibi tüm bun- lar birleşik mücadelenin konusudur. Erkek-devlet şiddetine karşı birleşik mücadele, talepleri ve hedefleri bakı- mından doğrudan siyasal rejimin faşist karakterini hedeflemeli.
Faşizmin alan daraltarak, nefessiz bıraktığı noktada dar alanda kısa pas- laşmalar erkek-devlet şiddetini derin- leştiriyor. Öfke ve itirazı ortaklaştır- maktan başka çıkar yol yok. Faşizmi yıkmadan bize özgürlük de yok, aşk da. Faşizmi yıkmadan ekmek de yok gelecek de. Kadınların birleşik hare- ketini yeni bir evreye yükseltmek, ‘bir kadın daha eksilmeyeceğiz’ diyen her kadının parolası olmalıdır.

(Atılım Gazetesi, 30 Ekim 2020 Sayı: 450)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir